10 Ekim 2010 Pazar

10. sınıf Coğrafya kitabı cevapları(2)

10. SINIFLAR SAYFA 118 PERFORMANS ÖDEVİ RELİK VE ENDEMİK BİTKİLER Endemik, alanları belirli bir ülke veya bölgeye ait, yerel, ender ve çok ender bulunan türler endemos (indigenous) kelimesinden gelir ve “yerli” anlamında kullanılır.
Ülkemizdeki endemik türlerin en önemlilerinden birkaçı; Kazdağında orman meydana getiren Kazdağı göknarı (Abies equi-trojani), Eğridir güneyindeki Kasnak meşesi (Quercus vulcanica), Köyceğiz-Dalaman arasında yaygın olan Sığla veya Günlük ağacı ve ormanları (Liquidambar orientalis), Beşparmak Dağları (Ege bölümü)ndaki Kral eğreltisi (Osmunda regalis) ile Datça yarımadasında bulunan Datça hurması (Phoneix theophrasti)dır.

ülkemiz, hem çeşitli familyalara ait hem de endemikler yönünden de çok zengindir.
Türkiye’de yetişen endemik türler tabiatta, aşırı otlatma, yangın, bilinçsiz kesim, söküm,ıslah çalışmaları, yapılaşma, şehirleşme ve herbisit kullanımı gibi çeşitli tehlikelerle karşı karşıyadır.Bu olumsuz faktörler kimi zaman bitkinin yok olmasına ve bir anlamda yer yüzünde ortadan kalkması anlamına gelmektedir.
Kaz dağı göknarı:
Türkiye’de yalnızca Kazdağı’nda yetişen endemik bir göknar alt türü. 30 metreye kadar boylanabilir. Tomurcukları bol reçinelidir.


İğne yapraklı uzun sürgünler üzerinde tek tek ışığa yönelik olarak tarak biçiminde dizilmişlerdi.Yaprağın üst yüzü hafif olukludur, alt yüzünde ise iki tane belirgini gümüşi renkte beyaz stoma bandı bulunur. İğne yapraklar sürgünler üzerinde uzun süre, 7-10 yıl kalır
Kasnak meşesi
25-30 m boya ulaşabilen geniş ve yaygın tepeli bir meşe türü.
Genç sürgünler sarımtrak veya kırmızımtrak olup, önceleri tüylü daha sonraları çıplaktır. Tomurcuklar büyük yumurta biçiminde kahverengi kırmızı, tüysüzdür. Tomurcuk pullarının kenarları kirpiklidir.


Yapraklar sürgünler üzerinde oldukça aralıklı dizilmiştir. Yaprak ayası ters yumurta veya eliptik biçimli, dip tarafı çarpıktır. Yaprakların alt yüzü basık ve yıldız tüylüdür. Üst yüzü çıplak ve koyu yeşildir. Kadeh çok belirgin ve yarımküre şeklindedir.
Endemik bir türdür.Kütahya, Konya, Afyon, Isparta, Eğirdir yörelerinde bulunur. 1300-1800 m yükseltilere kadar çıkabilir.
Datça hurması
Datça Hurması, Datça Yarımadasında batı-doğu yönünde uzanan sıradağların kuzey ve güney aklanlarında olmak üzere, iki ayrı yörede bulunmaktadır.
Datça Hurması bu aklanda küme ve guruplar halinde veya tekil olarak da geniş bir alanda yayılış yapmakta ve yayılış sahilden 300-350 m yükseltiye kadar ulaşabilmektedir.


Kuzeyi kapalı, sıcak, deniz etkisi altındaki vadi tabanlarının uygun kısımları ile deniz kenarındaki kum ve çakıl üzerinde yer almaktadır. yaklaşık 10 m boyunda olup Datça’da 10-15 m. boylara ulaşabilmektedir.
Sığla ağacı
25-40 m’ye kadar boylanan yaprak döken kalın dallı ve geniş tepeli bir ağaçtır. İlk bakışta çınara benzer. Yaşlandıkça, kabuğu koyulaşır ve derin çatlaklı bir görünüm alır.


Çiçekler küçüktür. Çiçek kurulu 1-2 cm çapında olup küre şeklinde çok sayıda çiçek kümesini bulundurur. Meyve 2-4 cm çapında çok sayıda kapsülden oluşur
Istranca meşesi:
25 m’ye kadar boylanabilen düzgün gövdeli dar tepeli bir meşe türüdür. Gövde kabuğu düzenli aralıklarla çataklıdır. Yapraklar ters yumurta biçimindedir. 7-10 civarında yaprak damarı bulunur. Damarlar birbirine paraleldir.


Her iki yüzüde çıplaktır. Alt yüzünde basit ya da yıldız tüyler bulunur. Meyve sapı 2-7 cm uzunluğundadır. Bir sapta 3-4 tane meyve bulunur.
RELİK (RELİKT) BİTKİ: (Relikt Plant): Kalıntı, eskiden kalma, günümüze gelme…Paleoklimatik koşullarda yetişerek yaygın bir durum alan, fakat iklim koşullarının değişmesi üzerine günümüzde zorlukla yaşamını sürdüren bitki toplulukları ve bunların üyeleri

Örneğin, Karadeniz Bölgesinde yer yer kıyı kuşağında ve ve ardındaki oluklarda bulunan Akdeniz bitki toplulukları, daha önce bu bölgeye Akdeniz iklim koşulları egemen iken yerleşmişler; ancak, günümüz koşulları altında da yetişmelerini sınırlı olarak sürdürme olanağı bulmuşlardır. Güneybatı Anadolu’da Köyceğiz, Marmaris dolaylarında küçük ormanlar oluşturan Sığla (Günlük) ağacı (Liquidambar Orientalis) de relik bitki özelliği göstermektedir.
Ihlamur
Boyları 20-30 m’ye kadar ulaşabilir. Büyüklüğü 5-10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır.


Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.
Kestane
Kuzey Anadolu ve Marmara Bölgesi’nde yayılış gösterir. Türkiye’de doğal olarak yetişen tek kestane türü olan “Anadolu kestanesi” 30 m boya erişebilen, geniş tepeli bir ağaçtır. Ülkemizde 25.278 hektar koru, 3.614 hektar baltalık kestane ormanı bulunmaktadır.


Gençken düzgün olan gövde kabukları yaşlandıkça çatlaklı bir görünüm alır. Mızraksı yapraklarının kenarları kaba dişlidir. Çiçekleri önemli bir bal kaynağı olan kestanenin meyvesi de ekonomik değere sahiptir.
Ladin
Kuzey yarıkürenin ılıman ve soğuk bölgelerinde yayılış gösteren ladinin 40 değişik türü ve bu türlere ait varyete ve formları vardır. Uzaktan bakıldığında göknara benzese de piramide benzer tepesi ve sarkık dalları ile ondan ayırt edilebilir. Boyu 40-50 m’ye kadar ulaşabilir. İğne yaprakları kısa, sivri uçlu ve kesitli dört köşedir.


Olgunlaşmış kozalağının pulları dağılmaz.
Ülkemizde Doğu Karadeniz dağlarının denize bakan yüksek kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kuran türü Doğu ladinidir (P. Orientalis, Y). Ülkemizde 146.300 hektar saf Ladin ormanı bulunmaktadır.
Kızılağaç
Trakya, Marmara çevresi, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz’de saf ve karışık olarak yayılış gösteren kızılağaç, boyu 20 m’yi aşabilen, esmer kabuklu, seyrek dallı bir ağaçtır. Daha çok serin bölgelerde ve nemli dere yataklarının bulunduğu yerlerde görülür.


Ülkemizde 66.357 hektar koru, 297 hektar baltalık kızılağaç ormanı bulunmaktadır. Uzunluğu 4-9 cm genişliği 3-7 cm arasında değişen ters yumurta biçimli ve testere dişli yaprakları vardır. Köklerinde bulunan, havanın serbest azotunu bağlayan yumrular nedeniyle toprakları azotça zenginleştirir.
ardıç
Sürüngen çalılardan büyük ağaçlara kadar çok çeşitli türleri olan ardıç, hemen hemen bütün bölgelerimiz yüksek dağlık kesimlerinde doğal yayılış gösterir.


Bazıları servi gibi pul yapraklara, bazıları da batıcı iğne yapraklara sahiptir.
Göknar
40m’ye kadar boylanabilen göknarlar, kendine özgü formu, gövde kabuğu iğne yaprakları ve hatta kokusu ile Çamgiller familyasının diğer türlerinden ayırt edilebilir.


Yapraklarının alt yüzeyinde beyaz çizgiler vardır.Kozalaklar sonbaharda olgunlaşınca pulları dökülür. Ülkemizde 213.652 hektar saf göknar ormanı bulunmaktadır.
Karaçam
Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta stebe kadar sokulur.Ülkemizde 2.527.685 hektar saf karaçam ormanı bulunmaktadır.


Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yapraklarının koyu yeşil rengi ile diğer çam türlerinden ayrılır.30-35 m’ye kadar boylanabilir.


10.SINIFLAR SAYFA 120-121 ETKİNLİK ÇALIŞMASI

Kitabınızdaki bölümde beş ağacın Türkiye’deki yayılış alanları ve özellikleri verilmiştir. Diğerlerini siz tamamlayınız.

FISTIK ÇAMI:
Tipik bir akdeniz ağacı olan fıstıkçamı ülkemizde batı ve güney Anadolu’da ormanlar oluşturur.15–20 m boyundadır. Gençlik döneminde yuvarlak tepesi, yaşlılık dönemimde ise şemsiye şekilli tepesi ile diğer çam türlerinden ayrılır.

Tohumları iri olup çam fıstığı olarak bilinir. Batı Anadolu köylülerinin önemli bir gelir kaynağıdır.
IHLAMUR: Büyümesi çabuktur. Filizlenme gücü yüksektir. Işık ağacıdır. Sıcaklık isteği nispeten fazladır. Derin, serin yumuşak, besin ve madence zengin, ılımlı humuslu toprakları sever. Kireçli topraklarda da yetişmektedir. Tuzlu topraklardan kaçınır. Donlara ve kuraklığa karşı duyarlıdır. Güçlü kazık kök yapar, sığ ve fakir topraklarda kuvvetli yan kökler geliştirir, kuvvetli kök sürgünü verir. Boyları 20–30 m.ye kadar ulaşabilen geniş yapraklı ve yaprak döken bir ağaçtır. Büyüklüğü 5–10 cm arasında değişen yaprakları genellikle yürek şeklinde ve çarpık, kenarları dişli ve uzun saplıdır. Sarkık çiçek demetleri sarımsı bir renge ve karakteristik bir kokuya sahiptir. Çok geç açan bu çiçekler (Haziran-Temmuz) kurutularak çay gibi içilir.

Güzel kokulu çiçeklerinden dolayı ve bir gölge ağacı olarak yetiştirilir. Avrupa’da eskiden köy mahkemeleri genelde bu ağaçların gölgelerinde kurulurdu. Bu yüzden ıhlamur, mahkeme ağacı ya da mahkeme ıhlamuru olarak ta bilinir. Germen ve Slav halklarında ıhlamur kutsal bir ağaçtır. Doğramacılıkta kıymetli olan beyaz ve hafif bir odun verir. Ihlamur kabuğundaki lifler ip ve kaba dokumalarda kullanılır. Çiçek durumları tıbbi olarak kullanılır.

Ihlamur çiçeği yatıştırıcı, idrar verici ve balgam söktürücü olarak çay halinde kullanılır. Ihlamur çiçeği banyosunun da yatıştırıcı bir özelliği vardır.

Türkiye'de doğal olarak 3 tür bulunur. Ülkemizde başta kıyı ve batı bölgeleri olmak üzere iç bölgelerimizde de yetiştirilmektedir.

KESTANE: Kestane yıllık yağış toplamı 600–1200 mm olan yerlerde susuz yetişebilir. Bu nedenle yağış kestane yetiştirticiliği için önemlidir. Çiçeklenme döneminde yağan yağışlar meyve tutumunu olumsuz etkiler. Kestane kış düşük sıcaklıklarda –30 dereceye kadar dayanabilmektedir. Ancak ilkbaharın geç ve sonbaharın ilk donlarına karşı hassastır.

Kayıngiller familyasından Castanea cinsini oluşturan ağaçların ve bu ağaçların yenilebilen tohumlarına verilen ad.

Kerestesi, dayanıklılık ve dekoratif özellikleri bakımından meşe ağacının odununa benzemekle birlikte, kuruma esnasında çatlaması ve eğrilmesi nedeniyle, bu ağaçtan büyük boyutlu kereste elde edilememektedir. Ancak dayanıklılığı nedeniyle bazı ahşap bahçe işlerinde bu ağaçtan faydalanılmaktadır. İtalya'da fıçı yapımında kullanılmaktadır.

Kuzey Anadolu ve Marmara Bölgesi'nde yayılış gösterir. Türkiye'de doğal olarak yetişen tek kestane türü olan "Anadolu kestanesi" 30 m boya erişebilen, geniş tepeli bir ağaçtır. Ülkemizde 25.278 hektar koru, 3.614 hektar baltalık kestane ormanı bulunmaktadır. Gençken düzgün olan gövde kabukları yaşlandıkça çatlaklı bir görünüm alır. Mızraksı yapraklarının kenarları kaba dişlidir. Çiçekleri önemli bir bal kaynağı olan kestanenin meyvesi de ekonomik değere sahiptir.

Tohumlar, ateşte közlenmiş, haşlanış veya suda kaynatılmış olarak tüketilir. İlkine çoğunlukla 'kestane kebap' denilmektedir, bu yöntem, kestane tohumları üst kısımları hafifçe çizildikten sonra, 200–220 °C ısıda 10–15 dakika süreyle fırına verilerek hazırlanır. Kestane aynı zamanda bazı çörek, kek ve pasta çeşitlerinde de kullanılmaktadır. Ayrıca özellikle Bursa ilimizde Kestane Şekeri adıyla bilinen bir tatlı çeşidi de çok sevilmektedir ve oldukça büyük miktarlarda üretilmektedir.

KAYIN: Kışın yaprağını döken orman ağaçlarıdır. Çok sayıda pullarla örtülmüş bulunan iğ biçimindeki sivri uçlu ve büyük tomurcuklar sürgünlere yatık değil, onlarla açı yapacak şekilde dizilmiştir. Yaprak ayası dişli veya düzdür; nispeten kısa bir sapı, zamanla dökülen şerit halinde kulakçıkları vardır. Açık gri veya koyu gri renkli kabukları ağaçların hayatı boyunca çatlamadan düz ve pürüzsüz kalır. Meyvelerin tohumu yağlıdır.

Ülkemizde dağılışı: Daha çok kuzey bölgelerimizde doğal yayılış göstermekle birlikte kayın ağacı güneydeki Amanoslar'da da yayılış gösterir. Saf ya da göknar, ladin, çam ve meşelerle karışık geniş ormanlar kurar. Ülkemizde 713.842 Ha. koru ve 1.555 Ha. baltalık kayın ormanı bulunmaktadır. 40 m. boya ulaşabilen kayınların düzgün ve silindirik gövdeleri vardır. 6–9 cm uzunluktaki dalgalı kenarlı elips şeklindeki yapraklarının sonbahardaki kırmızı rengi çok etkileyicidir. Yağlı meyveleri doğada yaban hayvanları için önemli bir besin kaynağıdır.


Türkiye'de doğal olarak yetişen türleri; Doğu Kayını (Fagus orientalis), Avrupa Kayını (Fagus silvatica).

LADİN:Kuzey yarıkürenin ılıman ve soğuk bölgelerinde yayılış gösteren ağaç türlerine verilen ad. Uzaktan bakıldığında köknara benzese de piramide benzer tepesi ve sarkık dalları ile ondan ayırt edilebilir. Boyu 40–50 m' ye kadar ulaşabilir. İğne yaprakları kısa, sivri uçlu ve kesitli dört köşedir. Olgunlaşmış kozalağının pulları dağılmaz.

Bulutlu nemli, sisli ve soğuk havaları seven bir ağaçtır. Ülkemizde saf ladin ormanları ya da diğer orman ağaçları ile karışık halde bulunan ormanlar oluşturur. Ülkemizde genelde kuzey Anadolu ‘da özellikle Ordu’nun doğusundan itibaren Artvin çevresine doğru uzanır. Karadeniz dağlarında 2300 metrelere kadar çıkan ladinler. Özellikle Ardanuç ve Gümüşhane yakınlarında boyları 60 metreye varan ladinler bulunur. Yumuşak keresteli ağaçlardandır.

SARIÇAM: Kuzey Anadolu'nun yüksek dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurmakla birlikte, küçük adacıklar halinde iç ve güney bölgelerimize kadar ulaşır. Ülkemizde bulunan sarıçam ormanlarının kapladığı alan 757.426 hektardır.
Adını, levhalar halinde ayrılan gövde kabuğunun tilki sarısı renginden alır. Narin gövdeli, sivri tepeli ve ince dallı bir ağaçtır. Yetişkin ağaçların boyu 40 metreyi aşar. İnce yapraklarının kısalığı ve mavimsi yeşil rengi ilk bakışta diğer çam türlerinden ayırt edilecek özellikleridir.

İğne yaprakları ikili, mavi-yeşil, kıvrık, sık dizilmiş, genellikle 4–5 cm uzunlukta, uçları sivri, genellikle 2–3 yıl, nadir olarak da 4–5 yıl ömrü vardır. Kozalakları mat gri-kahverengi, konik, kısa veya uzun saplı uçları aşağıya doğru yönelmiş, tek veya 2-3'ü bir arada, 3–7 cm uzunluk ve 2–4 cm genişliktedir. Tohumları gri veya siyahımsı yumurta biçimindedir.

Ekolojik özellikleri: Uygun yerlerde hızlı gelişir. Soğuk iklim ve rüzgârına karşı dayanıklı, bol güneş ister. Kumlu ve killi topraklarda gelişebilir. Nispi nemi çok düşük olan iklimlerde ve kuru topraklarda gelişemez. Kazık kökleri sayesinde fırtınalara dayanıklıdır.

KIZILAĞAÇ:Trakya, Marmara çevresi, Batı Karadeniz ve Doğu Karadeniz'de saf ve karışık olarak yayılış gösteren kızılağaç, boyu 20 m yi aşabilen, esmer kabuklu, seyrek dallı bir ağaçtır. Daha çok serin bölgelerde ve nemli dere yataklarının bulunduğu yerlerde görülür. Ülkemizde 66.357 hektar koru, 297 hektar baltalık kızılağaç ormanı bulunmaktadır.

Uzunluğu 4–9 cm genişliği 3–7 cm arasında değişen ters yumurta biçimli ve testere dişli yaprakları vardır. Köklerinde bulunan, havanın serbest azotunu bağlayan yumrular nedeniyle toprakları azotça zenginleştirir.


Türkiye'de geniş bir dağılım gösteren adi kızılağacın başlıca alt türleri; Doğu kızılağacı, Sakallı kızılağaçtır.

MEŞE:Ülkemizin hemen her bölgesinde türlerine bağlı olarak yayılış gösterir. 25m boya ve 2m çapa erişebilen geniş tepeli ağaçlardan, 3–5 m boya sahip çalılara kadar değişen türleri vardır. Kökler derinlere kadar gider. Yaprakları da formları gibi değişkenlik gösterebilir, loplu, dişli ya da düz kenarlıdır. Ülkemizde 747.856 hektar koru ve 4.984.149 hektar baltalık meşe ormanı bulunmaktadır.



"Palamut" adı verilen silindirik meyveleri bir kadeh içinde yer alır. Odunlarının anatomik özelliklerine göre kırmızı meşeler, ak meşeler ve her dem yeşil meşeler olmak üzere üçe ayrılan meşelerin 18 türü bulunmaktadır. Bunlardan önemli olanları; Saplı meşe, Sapsız meşe, Saçlı meşesi, Kasnak meşesi, Pırnal meşesidir.


ARDIÇ: Üremesi, bir başka türe bağlı bir ağaç türü. Ardıç ağacı tohumlarını yere döker ancak bu tohumlar bir ardıç kuşu (Karatavuk) tarafından yenmedikçe hiçbir işe yaramaz. Ardıç kuşunun sindirim sisteminde ardıç ağacının tohumlarının kabukları açılır. Ardıç kuşu dışkısı ile birlikte toprağa karışan tohumlar tutar.
Sürüngen çalılardan büyük ağaçlara kadar çok çeşitli türleri olan ardıç, hemen hemen bütün bölgelerimiz yüksek dağlık kesimlerinde doğal yayılış gösterir. Bazıları servi gibi pul yapraklara, bazıları da batıcı iğne yapraklara sahiptir.


Ülkemizde 1.100.492 hektar saf ardıç ormanı bulunmakta ve önemli doğal türleri; Katran ardıcı, Adi ardıç, Finike ardıcı, Kokulu ardıç, Alp ardıcı, Sabin ardıcı, Boylu ardıçtır.


GÖKNAR: Soğuk ortamları tercih eden yaprak dökmeyen ağaç cinsidir. Doğada 25 metreye kadar büyüyebilen piramidimsi ağaçlardır. Az ışığa ihtiyaçları vardır. Soğuk iklimleri sevdikleri için fazla sıcak ortamları sevmezler ama ısıya karşı toleransları vardır.

Bunlar genel olarak ladin ağaçlarına göre soğuğa daha dayanıklı olup genelde Karadeniz Bölgesinde ladinlerle sarıçamlar arasında bulunurlar. Bazen de bunlarla karışık ormanlar oluştururlar. Bu ağaçlar soğuğa dayanıklı ve genelde dağların kuzey yamaçlarında nemli ve gölgeli ortamları seven ağaçlardır. Artvin –Pazar çevresinde saf orman oluştururlar. Yumuşak keresteli ağaçlardandır.


KIZILÇAM: çamgiller familyasından Akdeniz'e özgü 5–20 m. boylarında hızlı büyüyen kalın dallı bir çam türü. Genç sürgünleri kalın ve kızıl renktedir. Kabuk genç bireylerde düzgün boz renkte iken yaşlılarda derince yarılır, esmer kırmızımsı renkte ve kalın kabuk durumunda görülür. İğne yapraklar 10–16 cm uzunluğunda kalın sert ve koyu yeşil renktedir. Kozalak 6–11 cm boyunda, parlak açık kahverengi olup topaç biçimindedir. Çok kısa saplı kozalak sürgünlere dik oturur ya da yan durumlu olarak çoğunlukla 2–6 adedi bir arada seyrek olarak bulunur.

Dünyadaki en geniş yayılışı Türkiye'dedir. Esas olarak Akdeniz ve Ege Bölgelerinde geniş ormanlar kurmakla birlikte, Batı ve Orta Karadeniz Bölgesi'nde de mahallî yayılış gösterir. Ülkemizde 3.729.866 hektar saf Kızılçam ormanı bulunmaktadır. Deniz seviyesinden 1000–2000 m yüksekliğe kadar ulaşan Kızılçam, ışığı seven hızlı büyüyen bir çam türüdür. 20 m'ye kadar boylanabilir. Kalın ve genellikle koyu kızıl renkteki genç sürgünlerinden dolayı bu adı alır.


KARAÇAM: Karaçam çamgiller familyasından bir çam türü. Gövdesinin ve dallarının kalınlığı, gri ve derin çatlaklı kabuğu, iğne yaprakları; 4–8 cm uzunluğunda koyu yeşil ve serttir.Bol reçineli tomurcuklar büyük, silindirik ve uçları sivridir. Bu özellikleri ile diğer çam türlerinden ayrılır.30–35 m. ye kadar boylanabilir.

Yazın serin ve güneşli geçen, kışın ise karlı ortamları çok sever. Kızılçam kadar kuraklığa dayanıklı olmadığı için ülkemizde yazın kurak geçen ve kışları soğuk ve kar yağışlı alanlar olan yüksek kesimlerde daha iyi yetişmektedir. Bütün kıyı bölgelerimizin dağlık kesimlerinde saf ya da karışık ormanlar kurar, hatta stepe kadar sokulur. Ülkemizde 2.527.685 hektar saf karaçam ormanı bulunmaktadır.

Batı Anadolu’da Uşak, Kütahya, Manisa demirci çevresi, Biga yarımadasında Kaz dağlarında, Akdeniz de Toros dağlarının yüksek kesimlerinde, Ege Bölgesinde aydın ve Boz dağlarda, Marmara’da Uludağ çevresinde, İç ve doğu Anadolu’da yüksek kesimlerde, Karadeniz de ise batı Karadeniz de ( Ordunun batısında) yer yer de dağların güneye bakan yamaçlarında görülür.
Kerestesi çok değerli olup mobilya ve doğrama yapımında ( kapı, pencere) çok kullanılır.

10.SINIFLAR SAYFA 122 ETKİNLİK ÇALIŞMASI

Türkiye İklim ve Bitki Örtüsü Haritasından çıkan sonuçlar

1-Türkiye’de görülen Bitki Toplulukları:

Orman, Maki, Orman-Çalılık-Antropojen Bozkır, Bozkır, Çayır


2-Ormanlar daha çok nerelerde yoğunlaşmıştır:

Ormanlarımızın genel olarak ülkemizin kıyı bölgelerinde yer aldığı görülür. Ayrıca ormanlarımızın dağlık alanlarda özelliklede kıyı dağlarının denize bakan yamaçlarında yoğunlaştığı denizden uzak iç bölgelerde azaldığı ve parçalar halinde olduğu görülür.

3-Ormanların dağılışında belirleyici olan iklim elemanları:

Özellikle sıcaklık, yağış, ayrıca da güneşlenme süresi, rüzgârlar, nemlilik gibi iklim faktörleri etkiler.


Yağış: Bitki örtüsü dağılışını etkileyen en önemli faktörlerden olup, bitki dağılışı yağış dağılışına paralellik sunar. Yağışın çok olduğu yerlerde gür ormanlar, azalınca orman seyrelir, daha azalınca yerini bozkır alır. Yağışla orman azalır veya çoğalır.

Sıcaklık: Bitkilerin yetişebilmesi için ve hayati faaliyetlerinin sürmesi için sıcaklık gerekli olup, belli derecelerde olması gerekir. Sıcaklığın çok düşük olduğu veya yetersiz olduğu yerlerde veya da çok aşırı olduğu yerlerde bitkiler yetişemez. Her bitkinin de sıcaklık isteği ve soğuğa karşı dayanıklılığı farklıdır. Bu özellik bitkilerin sıcaklık kuşaklarına göre dağılımına neden olur.

Not: Ormanın alt sınırını yağış, üst sınırını sıcaklık belirler.
4-Yağışın az olduğu yerlerdeki Bitki türü:


Bu bölgelerde bozkır bitkileri görülür. Ayrıca bu alanlarda yüksek dağlık alanlarda kuraklığa dayanıklı ağaçlardan oluşan ormanlar ve akarsu boylarında kavak ve söğüt ağaçlarına rastlanır.

5-İç bölgelerde Maki olmamasının Sebebi:

Makiler yıl boyu yeşil kalan ve yaprak dökmeyen bitkilerdir. İç bölgelerde karasallık etkisiyle kışları sert ve soğuk geçmesi ve kar yağışı ve don olaylarının görülmesi nedeniyle.

10.SINIFLAR SAYFA 125-126-127 ETKİNLİK ÇALIŞMASI
Etkinlik sayfa 125
SORU-1-Makilerin çıkabildiği üst sınırın bölgelere göre değişiklik göstermesinin nedenini belirtiniz.
Maki yetişme sınırı için enleme bağlı olarak sıcaklıkların kuzeye doğru azalması buna bağlı olarak ta nemlilik ve kuraklık şartlarındaki değişmeler etkili olur.Akdeniz’e oranla Ege ve Marmara’da yetişme üst sınırı daha alçaklardadır.
SORU-2-Maki bitkisinin Akdeniz Bölgesine uyum sağladığını gösteren özellikler.

Maki yaz sıcaklığına ve kuraklığına karşı; yaprak yapısı, kaygan, tüylü kadifemsi yüzeyi ile buharlaşmayı azaltmış olması nedeniyle dayanıklıdır. Kurak ortama uyum sağlayabilmek için derinlerdeki sulardan yararlanmak için çok uzun kök sistemlerine sahiptir.
Kısaca YAPRAK ve KÖK yapısı sıcak ve kurak ortama dayanıklı özelliklere sahiptir.
Etkinlik sayfa 126
Kitabınızdaki resimlerden faydalanarak çayır ve bozkırın yetişme koşullarını karşılaştırınız.


Çayır;
karasal iklimin soğuk ve nemli yaz yağışı alan, yaz kuraklığının olmadığı yerlerinde,

10. SINIFLAR SAYFA 144 SICAKLIK VE KURAKLIK HARİTALARI LİSE 2. SINIF SAYFA 144 ETKİNLİK ÇALIŞMASI

Sıcaklık ve kuraklık dağılışını gösteren haritalar ile nüfus dağılışı haritasını karşılaştınız.



Ülkemizde genel olarak nüfus dağılışı ile sıcaklık dağılışı haritaları birbirine uyar. Sıcaklık değerlerinin yüksek olduğu kıyı bölgeler ile alçak ovalık alanlar sık nüfuslanmıştır. Ancak bu duruma uymayan yerlerde bulunduğu belirtilmişti.

Denizin ılıtıcı etkisiyle ılıman iklim özellikleri görülen Marmara, Ege, Karadeniz ve Akdeniz kıyıları sık nüfusludur. Buna karşılık denizden uzak ve yükseltinin çok olduğu ve sıcaklığın düşük olduğu bölgeler ve yüksek alanlarda nüfus çok seyrektir. Yüksek dağ ve platolarda 1500 m ‘den sonrası yaklaşık olarak boştur. Bunun nedeni, kışların uzun yazların kısa sürmesi, tarımsal etkinliklerin kısıtlanmasıdır. Ulaşım güçlükleri de nüfuslanmanın az olmasında etkilidir.
Ülkemizde genel olarak kuraklık dağılışı ile nüfus dağılışı haritalarında da bağlantı vardır. Genel olarak denizde uzak yağış ve nemin düşük olduğu iç bölgelerde nüfus daha seyrek bulunmaktadır. Genelde nüfusu yağışın fazla olduğu kıyılarda toplanması bunun kanıtıdır.

Buna karşılık bazı alanlar ise yağış çok olmasına rağmen yüksek engebeli olması, tarım alanları olmaması ulaşım sıkıntıları ve yükseltinin tarım, orman ve yerleşme üst sınırına ulaştığı yerlerde ise yağış bol olmasına karşılık nüfus seyrek hatta boştur.

Manisa Ve Afyonkarahisar’ın coğrafi özellikleri karşılaştırılarak;



Manisa
Afyonkarahisar
Nüfus
1.260.169
812.416
İklim
Akdeniz- karasal geçiş
Karasal
Sıcaklık ortalaması
16,8 ºC
11,2 ºC
Yıllık yağış miktarı
726,5 mm
455 mm
En soğuk ay ortalaması
6,7 ºC
0,3 ºC
En sıcak ay ortalaması
27,8 ºC
22,1 ºC
Donlu gün sayısı
30
94
Ürün çeşidi
Çok
Az
Ortalama yükselti
43- 750 m
1000- 1500 m
Nadas ( hektar)
16,590
119. 644
1-İki ilden birincisi Manisa’da iklim şartları uygun (sıcaklık, yağış, sıcaklık farkı, yükselti, donlu gün sayısı) bu tarımsal üretimin çok ve çeşitli olması ve bunların işleyen sanayilerin kurulması, tarımsal ürün ticaretinin artması, işgücüne ihtiyacının çoğalmasına ve nüfusu çekici etkiye yol açarak nüfusu kendine çekmiştir.

İkinci il Afyonkarahisar’ın özellikleri ise Manisa’nın özelliklerinden daha elverişsiz özelliklere sahiptir bu etkenler ekonomik faaliyetleri kısıtlamıştır.

2-Bu durum illerin ekonomilerine etkilemiştir. Manisa illinde sanayi, ticaret, tarım gelişmiş daha yüksek gelire sahip bir ekonomi oluşmuştur.Afyon ise ekonomik gelişmişlikte Manisa’ya oranla daha az gelişme göstermiştir.



Bursa ve Çanakkale’nin gelişmişlik düzeyi verilerine göre:



Çanakkale
Bursa
Nüfus
464.975
2.125.140
Çalışan Nüfus
390.216
1.375. 868
Gelişme hızı
30,7
42,1
İhracat( milyon dolar)
387
5.206
İthalat( milyon dolar)
337
6.646
Sanayide elektrik tüketimi
826.053
5.729.634


Bursa tam bir sanayi şehri...

1-Sanayileşme hangisinde fazladır?

Bursa’da fazladır. Çünkü Bursa’nın hem ithalat ve ihracat rakamları, hem de sanayide kullanılan elektrik miktarı Çanakkale’den katlarca fazladır. Ayrıca çalışan nüfusu da oldukça çoktur.

2-Bunun nedenleri nelerdir?
Bursa daha düz ve verimli tarım alanlarına sahiptir. İklim açısından daha uygun koşullar daha fazladır. Bu üretilen tarım ürünü miktarı ve çeşidini artırmıştır. Ayrıca Bursa konum itibari ile sanayileşmeye daha uygundur. Sanayisi gelişen illere daha yakındır. Bu ilimizde sermaye sahibi insan daha fazladır. Bursa çok eskiden beri başkentlik yapmış ve önemli bir ticaret merkezidir. Nüfus sayısı ve işgücü daha fazladır.

3- Bu durum kentetlerin nüfusun nasıl etkilemiştir?
Bursa’nın daha fazla nüfuslanmasına yol açmıştır.Bursa’da Çanakkale’ye oranla göç alma özelliği oluşturmuştur.Çanakkale’de ekonomik faaliyetler daha kısıtlıdır nüfus olarak göç veren bir özellik gösterir.

4-Hangi il daha fazla göç almaktadır?
Bursa ili ekonomik yapı olarak Çanakkale’ye oranla çok daha fazla gelişmiştir.Çanakkale’ye oranla çekici özellikleri fazladır bu nedenle daha fazla göç alır.



DERS DIŞI ETKİNLİK ÇALIŞMASI

1-Yaşadığınız çevrede iş imkânları yeterli midir?

Bu soruyu bulunduğunuz bölge özelliklerine göre cevaplandırmalısınız.Çünkü bu özellik Türkiye genelinde farklılıklar gösterebilir.Marmara ,Ege kıyıları,İç Anadolu ‘nun Eskişehir Ankara ,Konya ,Kayseri Akdeniz Kıyı bölgeleri genel olarak iş imkanları bakımından elverişli özellikler gösterebilir bu bölgeler dışında genel olarak iş imkanları yeterli oranda değildir denilebilir.Bölgeden bölgeye yetersiz olması değişik nedenlere dayanabilir,konum özellikleri,iklim şartları,yer şekilleri, ekonomik faaliyetlerin desteklenememesi ,bölgelerin sosyal kültürel yapıları eğitim olanakları gelişmemelerinde etkili olan faktörler olarak karşımıza çıkabilir.

2-Ülkemizde çok önemli bir boyutta göç yaşanmaktadır. Ülkemizde en fazla göç alan iller ve veren illeri tespit ediniz.

En çok göç alan il İstanbul olup bu ilden sonra İzmir, Bursa, Ankara, İçel, Antalya nüfusu göçlerle sürekli artmaktadır.

Her merkez farklı özelliği ile göç almaktadır. İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa gibi kentler sanayinin gelişmesi nedeniyle göç çekmektedir. Zonguldak, Karabük, Ereğli, İskenderun, Batman madencilik ve sanayi nedeniyle, Antalya, Çeşme, Alanya, Kuşadası, Marmaris, Bodrum turizm nedeniyle göç almaktadır.


En çok göç veren il Tunceli’dir. Bu ilden sonra Kars, Erzurum, Gümüşhane, Sivas, Artvin, Ağrı, Ardahan, Bingöl, Bitlis, Hakkâri gibi iller nüfusu verdiği göçler nedeniyle azalmaktadır.

3-Bu illerin göç alma ve verme nedenleri nelerdir?

Göç veren yerlerin ortak özellikleri; Göç veren illerin ortak özelliği; doğum oranının çok yüksek, iş imkânlarının kısıtlı olmasıdır.

1-Nüfus artışının çok fazla olması,
2-Kırsal nüfus fazladır.
3-Toprakların miras yoluyla parçalanması ve toprak yetersizliği,
4-Kırsal alanda tarımda kullanılan yeni teknolojilerin insan gücüne ihtiyacı azaltması
5-Yağış azlığı ve düzensizliği, erozyon vb nedenlerle toprağın verimsizleşmesi,
6-Sanayi ve ticaretin gelişmemiş olması,
7-Arazisi dağlık ve engebeli alanlardır.
8-İklim şartları olumsuz alanlar ( karasal sert – soğuk ya da kurak alanlar)
9-Ulaşım imkânları kısıtlı önemli yollardan uzak alanlar.

Ülkemizde çok göç alan alanların ortak özellikleri:

1-Arazisi düz ve verimli alanlardır.
2-İklim şartlarının uygun olduğu alanlardır.
3-Endüstrinin geliştiği alanlardır.
4-Ulaşımın kolay olduğu ve önemli ulaşım yolları üzerindeki alanlardır.
5-Yeraltı ve yer üstü kaynakları bol olan alanlardır.
6-Ticaret, turizm, eğitim, sağlık hizmetlerinin geliştiği alanlardır.

4-Ülkemizdeki göçlerin nüfus dağılışını nasıl etkilemektedir?
Ülkemizde nüfus dağılışı dengesizleşmekte, nüfus kentlere, ülkemizin kıyı kesimleri ve batı bölgelerimize yığılmakta, buna karşın kırsal alanlar, ülkemizin doğu yarısı iç kısımlar nüfus kaybetmekte özellikle de doğu yarısı boşalmaktadır.

YERLEŞME TİPLERİ,KÖYALTI YERLEŞMELER,DAĞINIK VE TOPLU YERLEŞME
TÜRKİYEDE YERLEŞMELER

I-KIR YERLEŞMELERİ

Genel olarak nüfusları küçük nüfusu 10.000'in altında olan, genel olarak köy ve köy altı yerleşmelerden oluşan ve geçimlerin kaynaklarında tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelere denir. Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür.

Kır yerleşmelerin ortak özellikleri:

1-Nüfus sayıları ve yoğunlukları azdır.

2-Ekonomileri tarım ve hayvancılığa dayanır.

3-Yayıldıkları alanlar dardır.

4-Sosyal dayanışma ve işbirliği kuvvetlidir.

5-Sınırları ve ortak malları vardır.

6-Bazıları geçici yerleşmeler olup, özel mülkiyet olanları vardır.

7-Köylerde mesleki faklılık az ve etnik yapı bakımından sade yapıdadır.
KÖY ve KÖYALTI YERLEŞME diye 2 ‘ye ayrılır:

1-KÖYLER

Kırsal yerleşmenin son iki şekli bucak ve köylerdir. Bucak idarî bakımdan oluşturulmuş bir birimdir. Kendisine bağlı köyler bulunur. Ekonomik faaliyetlerin cinsi ve insanların yaşam biçimi köylerden farklı değildir.

Bucak; ekonomi, güvenlik ve yerel hizmet açısından aralarında ilişki bulunan kasaba ve köylerden oluşan yönetim bölümüdür. Kırsal yerleşme şekillerinin en yaygın olanı köydür.

Köy; cami, okul, otlak, yaylak, baltalık gibi ortak malları bulunan ve toplu veya dağınık oturan insanların bağ, bahçe ve tarlalarıyla birlikte oluşturdukları yerleşmedir.

Tanımından da anlaşılacağı gibi köyde yerleşik yaşam söz konusudur. İnsan yaşamı aşağı yukarı tümüyle toprağa bağlıdır. Hayvancılık, ormancılık, avcılık, balıkçılık ve el sanatları, tarımın başlıca yardımcı kollarıdır. Nüfus da genelde 2000'nin altındadır. Bir yerleşim biriminin köy kabul edilebilmesi için devletin onayı gereklidir. Sadece nüfus büyüklüğü köy statüsüne geçmek için yeterli değildir. Bunun için köyün tanımında belirtilen şartlar yanında güvenlik, ulaşım, doğal çevre, içme suyu durumu gibi birtakım faktörlerde dikkate alınmaktadır.

Köylerin ortak özellikleri;

1.Nüfusları azdır ve kapladıkları alanlar küçüktür.

2.İdari bakımdan muhtarlıktır.

3.Sınırları ve ortak malları vardır.

4.Ekonomisi tarım ve hayvancılığa dayanır.

5.İşbirliği ve soysa dayanışma kuvvetlidir

DOKULARINA GÖRE KÖYLER

Toplu Köy: Toplu köyde evlerin hepsi bir aradadır. Sokaklar dar, evler genelde birbirine bitişiktir. Tarlalar çiftçi evlerinden ayrı ve uzaktadır. Toplu köyün yararları arasında, toplumsal ilişki olanaklarının yüksek yatırımlardan bütünüyle yararlanma olanağı ve güvenlik unsuru sayılabilir.

Buna karşılık toplu köy türünün birçok sakıncası vardır: Tarlalara gidip gelme güçlüğü aile bireylerinden uzakta çalışma güçlükleri, salgın hastalıkların kolayca yayılması vb. gibi. Ülkemizde toplu yerleşimin başlıca yayılma alanı İç Anadolu, Güneydoğu Anadolu ve Doğu Anadolu bölgelerimizdir.

Dağınık Köy: Dağınık köy olarak kabul edilen yerleşme birimlerinde evler birbirinden belli Aralıklarla (50–100 m hatta bazen daha fazla) birer, ikişer bazen daha fazla sayıda "hane"den meydana gelmek üzere araziye dağılmış durumdadırlar.

Bu köy türü büyük alanları kaplar. Engebeli ve dağlık arazilerde görülen bu yerleşme şeklinin en güzel örneklerine Karadeniz Bölgemizde rastlanmaktadır. Dağınık yerleşmenin yararları arasında işyerine gidip gelme güçlüğü, güvenlik sorunlarının ortaya çıkması, tesisat ve şebekelerin kurulma güçlüğü, devlet yatırımlarından bütünüyle yararlanabilmenin sınırlılığı, kamu harcamalarının artması vb.'dir.

Yerleşmenin dağınık ya da toplu olmasını etkileyen faktörler:

Yer şekilleri, iklim gibi doğal çevre şartları yanında tarihî, siyasi ve ekonomik faktörlerin etkileri görülmektedir. Özellikle su kaynakları bu bakımdan önemli bir role sahiptir. Arazinin dağlık, tarım arazilerinin parçalı ve dağınık olması da bunda etkilidir. Suyun belli yerlerde arazinin yapısına rağmen yerleşme toplu, suyun bol ve her yerde bulunduğu yerlerde (örneğin Karadeniz Bölgemiz) dağlıktır. Yine düz arazilerde toplu, vadilerde parçalanmış, eğimli arazilerde ise dağınık yerleşmeler dikkati çekmektedir.

EKONOMİK FAALİYETLERİNE GÖRE KÖYLER

Köylerin sınıflandırılmasında esas alınan bir ölçü de ekonomik faaliyetlerin cinsidir. Bu bakımdan aşağıdaki tipler seçilebilir.

Orman köyleri
Tahıl tarım ile uğraşanlar
Hayvancılıkla uğraşanlar
Meyve ve sebzecilikle uğraşanlar
El sanatları ve birtakım imalât faaliyetlerinin önem kazandığı köyler.

Yurdumuzda orman köylerine daha çok Karadeniz Bölgesi'nde(özellikle Batı Karadeniz'de) Yıldız dağlarında, Ege ve Akdeniz bölgelerimizin 500–600 metreden yüksek kesimlerindeki orman bölgelerinde rastlanır.

Tahıl tarımının önem kazandığı köylerimiz İç Anadolu, Doğu Anadolu, Güneydoğu Anadolu bölgelerimizle Trakya'da yaygındır.

Meyve, sebze ve sanayi bitkileri tarımının geliştiği köylerimiz daha çok Ege ve Akdeniz bölgelerimizde Güney Marmara'da ve Orta Karadeniz'de (Amasya, Tokat) dikkati çekerler.

Hayvancılığın ön plâna çıktığı köyler ise geniş yaylaların bulunduğu dağlık ve yüksek alanlarda, ayrıca iklim şartlarının tarım çalışmalarını güçleştirdiği (örneğin yaz mevsiminin kısa geçtiği) yerlerde görülürler. Özellikle Doğu Anadolu Bölgemiz bu tür köylerin en yaygın olduğu alandır.
El sanatları imalât faaliyetlerinin başlıca geçim kaynağı olduğu köylerimiz ise Isparta, Manisa (Kula, Demirci, Gördes) Uşak, Kayseri, (Bünyan), Muğla (Milâs), Tokat (Niksar), Sivas, Siirt illerimizde daha yoğun olmak üzere yurdumuzun hemen hemen her bölgesine yayılmışlardır.

Köylerimizdeki evlerin biçimi ve ev yapımında kullanılan malzemeler de farklılık göstermektedir. Ormanların geniş yer kapladıkları bölgelerimizde ahşap evler yaygındır.

İç bölgelerimizdeki evlerin temel yapı malzemesi ise toprak (kerpiç) ya da taştır. Kerpiçten yapılan evlere daha çok İç Anadolu, Güneydoğu ve Doğu Anadolu bölgelerimizde rastlanır. Taş evler ise Akdeniz Bölgemizde yaygındır.

2-KÖYALTI YERLEŞMELER

Köy olmanın gerekli şartlarına sahip olmayan, köyden daha basit yerleşme şekilleridir. Bunların bir kısmı sürekli (çiftlik, divan, mezraa, mahalle) bir kısmı ise geçici (yayla, oba, kom, ağıl) yerleşme şekilleridir.

Köy altı yerleşmelerin ortak özellikleri:

1-Geneli geçici yerleşmelerdir.

2-Geneli özel mülkiyettir.

3-Tarım ve hayvancılıkla geçinirler.

4-Bunlar ileride köy ve şehir yerleşmelerini sağlarlar.

5-Genel olarak yapılan ekonomik faaliyet türü veya bulunduğu bölgelere göre isim alırlar.

Örneğin tarım ve hayvancılıkla geçinen bu yerleşmelere Ege’de çiftlik, Karadeniz’de Canik, Akdeniz’de oba, Doğu Anadolu’da mezra veya benzerine ağıl denmektedir.

Köy altı yerleşmeleri oluşturan başlıca sebepler:

1.Kalabalık ailelerden kaçarak bağımsız yaşama isteği,

2.Aileler arasında çıkan anlaşmazlıklar,

3.Tarım arazilerinin yetersiz ve birbirinden uzakta olması,

4.Hayvanlarına otlak ve barınak temini,

5.Devlete ait arazilerin özellikle orman alanlarının toprak kazanmak amacıyla yerleşme yapılması.

Mahalle: Köyaltı yerleşme şekillerinin en gelişmiş olanıdır. Tek ev ve eklentilerin yerleşme grubuna dönüşmesi ve bu grupların çoğalmasıyla oluşurlar. Bazen akrabaların biraraya gelmesiyle de oluşabilecekleri gibi, birbirini hiç tanımayan, ancak sosyo–ekonomik bağları bulunan insanların toplanmasıyla da oluşabilirler. Yayılma alanları ise yerleşmenin toplu ya da dağınık olmasına göre çok geniş veya dar bir alan olabilir.

Oba: Anadolu'da ve özelilkle Ordu–Giresun yöresinin dağlık kesimlerinde yayla yerleşmelerine verilen addır. Karadeniz Bölgemizde yaygın olan obalar yalnızca yaz mevsiminde kullanılırlar.

Etrafa göre yüksekte yer alan (1500–2000 m) obalar alanına "yayla", kışın geçirildiği daha aşağıdaki yerlere ise "cenik" denilmektedir. Geçici bir yerleşme şekli özelliği gösteren obalarda temel geçim kaynağı hayvancılıktır. Karadeniz Bölgesi'nden başka Toroslarda, Batı Anadolu'da, Güney Marmara'da ve Orta Anadolu'da rastlanır.

Divan: Özellikle Batı Karadeniz Bölgemizde küçük ve dağınık yerleşmelere verilen addır. Orman açmaları ile elde edilen topraklarda gelişen bu basit yerleşme şekli Sinop, Bolu, Adapazarı ve Kocaeli illerimizde yaygındır.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 737x473.

Yerleşik bir özellik gösterirler. Çoğunda akrabalık bağı hâkimdir. Tarım, hayvancılık ve ormancılık başlıca geçim kaynaklarıdır.

Kom:Esas geçim kaynağı hayvancılık olmak üzere tarımda yapılan, bir veya birkaç ağıl ile çoban kulübeleri yerleşmenin başlıca fizikî varlıklarıdır.


Yurdumuzda daha çok Doğu Anadolu Bölgesi'nde (Tunceli, Erzurum, Kars, Muş ve Ağrı illerimizde) bulunmaktadır.

Mezraa: Hayvancılık ve tarım faaliyetlerinin bir arada yürütüldüğü basit bir yerleşme şeklidir. Köylerin ortak kullanım sahalarının dışında olan 50'den fazla nüfusu geçindiremeyecek kadar dar topraklara sahip yerlerdir.


Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerimizde yaygındır. Geçici mezraalar yanında; daha fazla nüfus barındıran, hayvancılık ve çiftçiliğin birlikte yapıldığı, sürekli ikamet edilen mezraalar da vardır.Komlarda olduğu gibi mezraalardaki meskenlerde de temel yapı malzemesi genelde taştır.

Yayla: Mevsiminde bağlı olarak hayvan sürüleriyle çıkılıp, geçici olarak yerleşilen, dağların üst kısımlarındaki düzlüklere yayla denir. Anadolu'nun büyük bir bölümünde hüküm süren yarı kurak iklim şartları köy dışındaki yüksek alanların ot potansiyelinden yararlanmayı gerektirmiştir. Yükseltiye bağlı olarak daha fazla yağış alan yaylalarda, otlar fazlaca boy atmakta, daha uzun süre yeşil kalmaktadır.



Ayrıca yaylaların serin havası hayvanlara ve özellikle koyunlara iyi gelmekte, süt ürünlerinin bozulmasını da geciktirmektedir. Doğu Anadolu, Akdeniz ve Karadeniz bölgelerimizde oldukça yaygın bir yerleşme şeklidir. Yaylacıların meskenleri çadır ya da taştan yapılmış evlerdir. Su kaynakları bazen bir yamaç kaynağı, çoğu zaman da kar sularıdır. Yurdumuzda turizm ve yazı serin bir yerde geçirmek amaçlarına yönelik yayla yerleşmeleri de bulunmaktadır. Özellikle Orta Toroslar üzerindeki yaylaların çoğu yazın yakıcı sıcaklarından kurtulmak isteyenlerin akınına uğramaktadır. Adana, Mersin, Tarsus gibi.

Çiftlik: Geniş bir arazi üzerinde tarım veya hayvancılık ya da ikisini birlikte yürütmek amacıyla kurulmuş yerleşme ünitesine çiftlik denir. Ekonomik faaliyetin yıl içindeki süreklilik durumuna göre çiftlik yerleşmesi sürekli ya da geçici olabilir. Ülkemizde çiftlik tipi yerleşmelere daha çok Çukurova, Büyük ve Küçük Menderes ovalarıyla, Trakya'da rastlamaktayız. Ege ve Akdeniz bölgelerimizdeki çiftliklerde pamuk, Trakya'dakilerde ise tahıl ve ayçiçeği tarımı hâkimdir.

Ağıl: Kırsal kesimde davarların (koyun, keçi) barındırıldığı üst açık çitle çevrili yerlere ağıl denilmektedir. Bunlar genelde köyün dışında bulunur.


Bazen taş veya kerpiçten yapılmış binalar da bulunur. Genelde yaz mevsiminde kullanılır.

Yukarıda belirttiğimiz köy altı yerleşim birimlerinden başka bağ evi, dam, değirmen, petrol istasyonu, kaplıca, fabrika gibi yerleşmeler de bulunmaktadır.

Dam: Daha çok hayvan yetiştirilen geçici yerleşmelerdir.



Bağ evleri: Bağcılık faaliyetlerini geliştirmek amacıyla yapılmış evlerdir.


Dalyan: Deniz kıyılarında balık üretmek için yapılmış yerleşmelerdir.


II-KENT YERLEŞMLERİ:

Şehir: Az çok bir plan dâhilinde kurulmuş, nüfusu 10.000’nin üzerinde olan ekonomisi tarım ve hayvancılık sektörleri dışında başta ticaret, sanayi, hizmetlere dayalı büyük alanlara yayılan, yönetim ve eğitim olmak üzere çeşitli görevleri bir araya toplayan, hayat tarzı ve çevresine etkileri bakımından farklı olan büyük yerleşme birimidir. Yerleşim birimlerinin en büyüğü şehirlerdir.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 800x532.

NOT: İl ile şehir kavramları farklıdır. İl idari bir birim, şehir ise ilin merkezidir. (Sakarya ilinin merkezi Adapazarı’dır)


Kent yerleşmeleri büyüklüklerine göre


a-Küçük
b-Orta
c-Büyük kent

Ekonomik Fonksiyonlarına göre


a-Tarım
b-Sanayi Madencilik
c-Turizm
d-Ticaret ve Liman

Kültürel Fonksiyonlarına göre


a-Üniversite kentleri

İdari Fonksiyonlarına göre


a-Başkent şehirleri diye özellik kazanırlar.



Şehirleri kır yerleşmelerinden ayıran özellikler:


1- Nüfusları fazladır.( Çok sayıda insanı barındırırlar.)

2-Yayıldıkları alanlar geniştir.

3-Geçiminde tarım dışı sektörler ağırlıktadır.

4-Meskenler yanında çarşı, Pazar, fabrika, spor ve sanat merkezleri vb. bulunur.

5-Çevrelerindeki alanlara ekonomik, sosyal ve kültürel yönden etki ederler.

6-Çok büyük şehirlerde değişik soy, din ve ırktan insanlar birlikte yaşar.

Benzer Özellikleri: İnsanların beslenme, barınma, korunma vb. temel ihtiyaçlarını karşılamak için oluşmuşlardır.

Temelinde insanların yapısı olan meskenler bir araya gelerek oluşmuşlardır. Başlangıçta ufak olan yerleşmelerin büyümeler ile oluşmuşlardır.

DOKULARINA GÖRE YERLEŞMELER:

Kent ve kır yerleşmelerinde farklı dokular göze çarpar. Bu farklılığın en büyük nedeni yerleşmelerin kurulduğu yerlerin coğrafi özellikleridir. (İklim, yer şekilleri, su kaynakları, toprak verimi, ayrıca insanların kültürel ve ekonomik yapılarıdır.)

1-Dağınık Yerleşme: Suyun (yağışların) bol olduğu yerlerde, arızalı ve eğimli bölgelerde, evlerin birbirinden uzak olduğu bahçeler içerisinde insanlar dağınık olarak yerleşmişlerdir.

Türkiye’de Karadeniz Bölgesi, dağınık yerleşmenin en yaygın olarak görüldüğü yerdir. Dağınık yerleşmede su fazlalığı ve yerşekillerinin engebeliliği etkilidir.

2-Toplu Yerleşme: Evlerin birbirine yakın olduğu yerleşme biçimidir. Suyun az olduğu yerlerde ve arazinin düz olduğu ovalık alanlarda insanlar toplu olarak yerleşmişlerdir.

Türkiye’de İç Anadolu, Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde su kaynakları az olduğu için toplu yerleşmeler fazladır.

3-Çizgisel yerleşme: Akarsu boylarında ve bir yol boyunca ( hat boyunca) kurulan ve uzanan yerleşmelere “ Çizgisel yerleşme” denir.

4-Dairesel yerleşme: Düz bir arazide veya ovada kurulan dairesel şekle sahip yerleşmelere “ dairesel yerleşme” denir.

5-Kıyı boyu yerleşme: Genel olarak deniz, göl kıyılarında kıyı boyuna kurulan yerleşmelere “kıyı boyu yerleşme” denir.


10. SINIF SAYFA 147 ETKİNLİK ÇALIŞMASI
LİSE 2. SINIF SAYFA 147 ETKİNLİK ÇALIŞMASI

1-Kitabınızdaki fonksiyonların yerleşmelerin farklılaşmasına etkileri nelerdir?
Yerleşmeler değişik fonksiyonlara sahiptir. Genel olarak tarım hayvancılık faaliyetlerinin olduğu yerleşmeleri kır yerleşmeleri olduğu görülmektedir. Buna karşılık tarım ve hayvancılığın dışındaki sektörlerden yani sanayi, ticaret, turizm, ulaştırma vb. sektörlerin ağırlık kazandığı büyük nüfuslu ve alanlı yerleşmelerin şehirler olduğu görülür. Ayrıca şehirler sayılan fonksiyonlardan bazen birinde bazı şehirlerde bu fonksiyonların birçoğunu bünyesinde taşımakta çok işlevli hale gelmektedir. Bu fonksiyonları yanında askeri, idari ve kültürel özellikler ile de yerleşmeler farklılaşmaktadır.

2- Şehir ve kır yerleşmeleri kavramlarını açıklayınız.

Kır yerleşmesi: Genel olarak nüfusları küçük nüfusu 10.000'in altında olan ve geçimlerin kaynaklarında tarım ve hayvancılık faaliyetlerinin birlikte yapıldığı ya da ön plana çıktığı yerleşmelerdir.

Kır kelimesinin sözlük anlamı’’şehir ve beldelerin dışında kalan, çoğu boş ve geniş yer demektir’’Kırsal yerleşmelerin bazılarında yerleşik hayat tarzı (köy gibi), bazılarında konar - göçerlik veya yaylacılık gibi yarı yerleşik tarz görülür.


Şehir yerleşmesi:Az çok bir plan dâhilinde kurulmuş, nüfusu 10.000’nin üzerinde olan ekonomisi tarım ve hayvancılık sektörleri dışında başta ticaret, sanayi, hizmetlere dayalı büyük alanlara yayılan, yönetim ve eğitim olmak üzere çeşitli görevleri bir araya toplayan, hayat tarzı ve çevresine etkileri bakımından farklı olan büyük yerleşme birimidir.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 800x643.



3- Şehir ve kır yerleşmelerinin özelliklerini gösteren kavram haritası
hazırlayınız.

Şehir yerleşmelerinin özellikleri
1- Nüfusları fazladır.( Çok sayıda insanı barındırırlar.)

2-Yayıldıkları alanlar geniştir.

3-Geçiminde tarım dışı sektörler ağırlıktadır.

4-Meskenler yanında çarşı, Pazar, fabrika, spor ve sanat merkezleri vb. bulunur.

5-Çevrelerindeki alanlara ekonomik, sosyal ve kültürel yönden etki ederler.

6-Çok büyük şehirlerde değişik soy, din ve ırktan insanlar birlikte yaşar.


Kır yerleşmelerinin özellikleri

1-Nüfus sayıları ve yoğunlukları azdır.

2-Ekonomileri tarım ve hayvancılığa dayanır.

3-Yayıldıkları alanlar dardır.

4-Sosyal dayanışma ve işbirliği kuvvetlidir.

5-Sınırları ve ortak malları vardır.

6-Bazıları geçici yerleşmeler olup, özel mülkiyet olanları vardır.

7-Köylerde mesleki faklılık az ve etnik yapı bakımından sade yapıdadır.


4- Sadece tarımla uğraşan yerleşmeler hangi gruba girer.

Kır yerleşmeleri.



LİSE 2 ETKİNLİK ÇALIŞMASI SAYFA 149


Bulunduğu yer
Yağış rejimi
Su kaynakları
Arazi şekli, tarım alanı
Yükselti
Yerleşme şekli
Konya ovası
Düzensiz
Yetersiz
Düz arazi, tarım alanı geniş
800-900m.
Toplu
Kıyı Ege
Düzensiz
Yeterli
Çöküntü ovaları ve dağlar, tarım alanı geniş
0- 50 m.
Toplu
Doğu Karadeniz
Düzenli
Yeterli
Dağlık ve engebeli arazi, tarım alanları dar ve parçalı
250 m. üstü
Dağınık


1-Kır yerleşmelerinin toplu ve dağınık olmasında etkili olan faktörler nelerdir?

a-Yer şekilleri( yükselti, eğim, engebe durumu, dağların uzanışı gibi),
b-İklim (Yağış özellikleri- miktarı ve rejimi, kuraklık),
c-Su kaynaklarının durumu,
d-Beşeri faktörler(Toprak verimi, uygulanan tarım yöntemleri, nüfus miktarı, mülkiyet durumu ve ekonomik faaliyetlerin şekli, Ayrıca emniyet tedbirleri köyleri toplu hale getirir.)

2-Yaşadığınız yerdeki köyleri tablodaki ölçülerle karşılaştırınız.

Bulunduğunuz bölgenin özelliklerine köre yazabilirsiniz…Yukarıdaki özellikleri değerlendirerek sizde arazi koşullarının düz yada engebeli olması su kaynaklarının bol yada az olması yağış rejimini değerlendirerek gerekli açıklamayı yapabilirsiniz.

3-Konya Ovasında toplu yerleşmelerin olmasının nedenleri nelerdir?
Yer şekilleri yönünde düz ve arazinin tarıma uygun olması.

Yağışın az olduğu yer olması, Su kaynaklarının kıt olması, genelde tarla tarımı yapılıyor olması.

4-Doğu Karadeniz’de dağınık yerleşmelerin olmasının nedenleri nelerdir?
Yer şekilleri yönünde dağlık ve engebeli olması, tarım alanlarının dar ve parçalı olması.

Yağışın çok olduğu yer olması, Su kaynaklarının bol olması, genelde bahçe tarımı yapılıyor olması.

5-Ege kıyılarında toplu yerleşmelerin olmasının nedenleri nelerdir?
Yer şekilleri yönünde düz ve arazinin tarıma uygun olması.Yağışın yeterli olması, Su
kaynaklarının yeterli olması, genelde tarla tarımı yapılıyor olması.

6-Yerleşmenin dağınık veya toplu olmasının olumlu ve olumsuz yanlarını tartışınız.
Dağınık yerleşmelerin olumsuz etkide oldukları söylenebilir.Çünkü bunlara yol, su elektrik, telefon, eğitim, sağlık vb hizmetleri götürmek hem arazi yapısı nedeniyle zor olmakta, hem de pahalıya mal olmaktadır.

10. SINIF SAYFA 151-152-153 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI
LİSE 2. SINIF SAYFA 151 ETKİNLİK ÇALIŞMASI
1-Köy altı yerleşmeleri oluşturan başlıca sebepler nelerdir?
a-Kalabalık ailelerden kaçarak bağımsız yaşama isteği
b-Aileler arasında çıkan anlaşmazlıklar
c-Tarım arazilerinin yetersiz ve birbirinden uzakta olması
d-Hayvanlarına otlak ve barınak temini
e-Devlete ait arazilerin özellikle orman alanlarının toprak kazanmak amacıyla yerleşme yapılması.
2-Yaylalar bağlı bulundukları yerleşmelere hangi ekonomik ve sosyal faydalar sağlar?


Yaylalarda hayvanlar beslenir, hem süt, yün vb. hayvansal ürünler elde edilir, Yaylalar ayrıca dinlenme ve eğlenme yerleridir. Birçok yayla turistik önem kazanmıştır. Giresun, Rize, Ordu’daki yaylalarda panayırlar kurularak buralara birer Pazaryeri haline dönüşür. Karadeniz bölgesindeki yaylalarda son yıllarda turistik etkinlikler çoğaldı her yıl pek çok şenlik düzenlenmektedir. Akdeniz Bölgesindeki yaylacılıkta klasik yaylacılıktan farklı olarak son yıllarda bunaltıcı yaz sıcaklıklarından uzaklaşarak serin bir yaz geçirme imkânı sağlayan yerleşmeler olmuşlardır.
ETKİNLİK ÇALIŞMASI SAYFA 152
1- A- Noktalarına dokularına göre hangi tip kır yerleşmeleri kurulabilir?
A-dağınık yerleşme, B- toplu yerleşmeler.

2- Bu kırsal yerleşmelerin kuruluş nedenleri neler olabilir?
A- Yerleşmesi ormancılık, hayvancılık faaliyetleri yapmak üzere kurulabilir. Çünkü arazi engebeli ve ormanlık, yükseltisi B ye göre fazla yağış miktarı ve su kaynakları daha fazla ve hava daha serindir.B ise daha çok su kenarı düzlük arazi tarımsal faaliyetler…
3-A ve B noktalarında hangi doğal faktörler etkilidir?
A- Yer şekilleri( arazi yüksek ve engebeli ), İklim şartları ( Yüksek olduğu için serin ve daha yağışlı)
B- ise daha alçak, arazi düz ve tarım alanları geniş, su kaynakları var ( Akarsu boyunda).
4-Siz hangi yerleşme tipinde yaşardınız? Neden?
Kişisel tercihinize göre değişiklik gösterebilir.
B yerleşmesinde yaşardık. Toplu yerleşmeye uygun düz ve verimli tarım alanları vardır. Ayrıca tarımda sulama imkânı vardır. Ayrıca her türlü altyapı ve üst yapı hizmetlerini alma ve gelişme imkânı vardır.
Kır yerleşme Birimi
Dokusuna göre yerleşme tipi
Nedenleri

10.SINIF SAYFA 178/179 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI ETKİNLİK/178

Kitabınızdaki kişilerin yaşamları ile ilgili verilen özelliklerden faydalanarak hangi sebeplerden dolayı göç etmiş olduklarını itici ve çekici faktör olarak tabloya yazınız.


BİREYLER
İTİCİ FAKTÖRLER
ÇEKİCİ FAKTÖRLER
Hasan bey
Sağlık imkânlarının yetersiz olması
Daha iyi sağlık imkânı
Önay Hanım
Tarım topraklarının yetersizliği ve makineleşmenin iş gücüne ihtiyacı azaltması
Daha fazla gelire sahip iş İmkânlarının bulunması,
Güler Hanım
Eğitim ve sağlık imkânlarının yetersizliği
Eğitim ve sağlık imkânlarının şehirde gelişmiş olması
Alaattin Bey
Tarım topraklarının verimsizleşmesi
Daha fazla gelire sahip iş İmkânlarının bulunması,
Menekşe Hanım
Doğal afetlerin yol açtığı yıkım
Yeni bir yerde yaşama isteği
İsmail Bey
Küçük kentlerdeki çalışma, Pazar üretim ve tüketim yetersizliği (işim kanlarının kısıtlı Olması)
İş ve işletmelerini büyütecek imkanlara sahip olması,
ETKİNLİK / 179
Kitabınızdaki tabloda göçü etkileyen itici ve çekici faktörler verilmiştir.Bunları panoda uygun şekilde işaretleyiniz.



FAKTÖR
İTİCİ FAKTÖRLER
ÇEKİCİ FAKTÖRLER
Sağlık hizmetlerinin yetersizliği
X

İş İmkânlarının fazla olması

X
Eğitim imkânlarının yetersizliği
X

Daha kaliteli yaşam

X
Toprakların miras yoluyla bölünmesi
X

Tarımda makineleşme
X

Doğal afetler
X

ETKİNLİK /179

Bulmaca çalışması…
1- Makineleşme,
2-Beyin göçü,
3-Erozyon,
4-Almanya,
5-Tarım,
6-Sanayi,


10.SINIF KONULARI - COĞRAFİ KEŞİFLER SEBEBLERİ VE SONUÇLARI COĞRAFİ KEŞiFLER SEBEP VE SONUÇLARI

XV. ve XVI. yüzyıllarda Avrupalı’lar tarafından yeni ada, kıta, okyanus ve ticaret yollarının bulunmasına Coğrafi Keşifler denir.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 954x541.

Öncelikle merak ve keşif amaçlarıyla başlayan bu ha reketler XV. yüzyılın ikinci yarısında açık bir şekilde ekonomik gayelere yönelmiştir. Coğrafi Keşifler sonu cu Avrupa’da önemli değişiklikler meydana gelmiştir.

KEŞİFLERİN NEDENLERİ

1.Doğu ülkelerinin zenginliği ve Avrupalılar’ın burala ra gitmek için yeni yollar aramaları
2.Türkler’in İpek ve Baharat yollarına hakim olmaları
3.İstanbul’un fethiyle Doğu Avrupa ticaret yollarının Türklerin kontrolüne geçmesi ve bundan dolayı da Batı Avrupa kıyısındaki ülkelerin açık denizlere çık ma ihtiyacı hissetmeleri
4.Hıristiyanlığı yayma düşüncesi
5.Avrupa’da değerli madenlerin azlığı
6.Avrupa’da bazı kralların gemicileri desteklemesi
7.Doğudan Avrupa’ya gelen malların pahalıya mal olması

Nedenleri ile ilgili biraz ayrıntıya inersek:

a-Ticaret yollarının Müslümanların eline geçmesi: Çin'den başlayan İpek Yolu, Hazar Denizi'nde iki kola ayrılıyor, kuzey kolu Kırım limanlarında son bulurken güney kolu Karadeniz kıyılarından İstanbul'a ulaşıyordu.


Diğer önemli bir yol olan Baharat Yolu ise Hindistan'dan başlıyor ve kuzeyde Suriye limanlarında, güneyde ise İskenderiye'de son buluyordu. Özellikle denizci İtalyan devletleri bu limanlardan aldıkları malları Avrupa'ya satıyorlardı. Bu yolların tamamının Osmanlı denetimine girmesi ve bir kaç el değiştiren malların pahalıya mal olması Avrupalıları yeni yollar aramaya sevketmiştir.

b. Coğrafya bilgisinin ilerlemesi: Orta Çağ'da Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri çok azdı. Avrupalılar, dünyayı tepsi gibi düz zannediyorlardı. Ortasında Kudüs'ün bulunduğuna inandıkları dünyanın kuzeyi buzlarla, güneyi ise kaynar sularla kaplıydı. Batıda sonsuz bir deniz, doğuda da Kaf dağları (Kafkas dağları) nın bulunduğuna ve onun ötesinde cinlerin yaşadığına inanırlardı. Özellikle Haçlı Seferleri ve daha sonraki ilişkiler ve seyyahların gezi notlarının incelenmesi sonrasında, Avrupalıların dünya hakkındaki bilgileri artmış, boş inançlar yıkılmıştır.

Özellikle Venedikli seyyah Marco Polo doğu üzerine Çin'e kadar büyük bir seyehat yaptı (1271 - 1295).

Bu seyehati sırasında yazdığı, doğu ülkelerinin hem zenginliklerini, hem de coğrafyasını anlattığı "Garibeler Kitabı" adlı eseri, Avrupalılar üzerinde büyük etkiler meydana getirmiştir.

c. Pusulanın geliştirilmesi: İlk kez Çinliler tarafından icat edilen pusula, Haçlı Seferleri sırasında Avrupa'ya geçmiştir. Kristof Kolomb'un pusulanın sapma açısını düzeltmesiyle artık yönlerini kaybetme korkusundan kurtulan Avrupalılar, okyanuslara daha rahat ve korkusuzca açılmaya başladılar.


d. Gemicilik sanatındaki ilerlemeler: Eskiden kullanılan kadırgaların geliştirilerek 30 metre uzunluğunda, üç direkli beş yelkenli ve okyanuslara daha dayanıklı Karavel tipi gemilerin yapılması okyanuslara açılmada insanların cesaretini artırdı.

e. Efsane ve hurafelere inanmayan cesur gemicilerin yetişmesi: Orta Çağ'da Avrupalılar, Atlas okyanusunun içinde gemileri çeken çok büyük girdapların olduğu ve bu sularda dolaşan gemicilerin zenciye dönüşecekleri gibi hurafelere inanırlardı. Ancak doğu ile olan ilişkiler ve coğrafya bilgisinin ilerlemesi bu gibi inançların yıkılmasına neden olmuştur.


KEŞİFLERİ KOLAYLAŞTIRAN FAKTÖRLER

vPusulanın geliştirilmesi

vGemicilik sanatının ilerlemesi

vCoğrafya bilgisinin artması

YAPILAN ÖNEMLİ KEŞİFLER
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 938x508.



ÜMİT BURNU'NUN KEŞFİ



Portekizli bir denizci olan Bartelmi Diaz, 1 487’de Av rupa için yeni bir ümit kaynağı olan “Ümit Burnu”nu keşfetti.
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 984x591.

1497de İtalyan asıllı Portekizli bir denizci olan Vasko dö Gama, Hindistan’a ulaşmayı başardı. Böylece Hint ticaret yolu Portekizliler’in eline geçti.

AMERİKA'NIN KEŞFİ:

İspanyol denizcisi Kristof Kolomb, 1492de Hindistan sandığı Amerika kıtasına ulaştı.

Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 1024x643.

Fakat buranın yeni bir kıta olduğunu, Portekizli denizci Americo Vespuç çi ispatladı ve bu kıtaya “Amerika” adı verildi.

DÜNYANIN ÇEVRESİNİN DOLAŞILMASI

Portekizli Macellan, Dünya’nın yuvarlaklığını ispat et mek için sürekli olarak batıya doğru hareket etti. Fili pinler’de hayatını kaybedince bu seyahati yardımcısı Del Kano 1522’de tamamladı. Böylece dünyanın yu varlaklığı ispatlanmış oldu.

KEŞİFLERİN SONUÇLARI

Siyasi Sonuçları

vOsmanlı Devleti Hint ticaret yolunun hakimiyeti için Portekizliler ile, Akdeniz hakimiyeti için ise İspanyol lar ile mücadele etti.

vYeni ada ve kıtaların keşfi gerçekleşti.

vİspanyol ve Portekizliler geniş ülkeler elde ederek ilk sömürge imparatorluklarını kurdular.

Ekonomik Sonuçları

vYeni ticaret yolları bulundu, Baharat ve İpek Yolları önemini kaybetti.

vAkdeniz kıyısındaki limanlar önemini kaybetti. Buna karşılık Atlas Okyanusu kıyısındaki limanlar önem kazandı.

vKeşfedilen bölgelerdeki değerli eşya ve madenler Avrupa’ya taşındı. 0 zamana kadar “toprak” temel zenginlik kaynağı iken, bundan sonra “altın ve gü müş” temel zenginlik kaynağı oldu.

vBurjuva sınıf ı güçlendi. Bu durum, Avrupa’nın siyasi ve sosyal yapısında değişikliklere neden oldu.

vİslam ülkeleri yoksullaştı.

vİpek yolu ticaretinin önemini kaybetmesi sonucunda Türkistan hanlıkları zayıfladı.


Coğrafi Keşifler’in Osmanlı Devleti’ndeki Etkileri:

vAvrupa’nın Osmanlı Devleti’ne bağımsızlığı azaldı.

vAkdeniz limanlarının önem kaybetmesi, Osmanlı Devleti’nin ticari gelirlerini azalttı.

vOsmanlı topraklarında ticaret ile uğraşan köy ve kasabalarda ekonomik durum zayıfladı.

vOsmanlı Devleti, Coğrafi Keşifler’in olumsuz etkilerini önlemek için;

vSüveyş Kanalı Projesi’ni gerçekleştirmek istedi. Fakat bunu ancak 1869’da gerçekleştirebildi.

vHınt Okyanusu nda Portekızlıler ıle savaştı fakat ustünlük kuramadı.

vDon - Volga Kanalı Projesi’ni gerçekleştirerek ipek Yolu’nu tekrar canlandırmak istedi. Fakat bunda da başarılı olamadı.

vAkdeniz limanlarını yeniden canlandırarak gümrük gelirlerini artırmak için Avrupalı devletlere kapitülasyonlar verdi.

Bilimsel Sonuçlar

vYeni ırklar, kültürler, hayvanlar, bitkiler keşfedildi.

vİnsanlarda merak ve araştırma isteği uyandı.

vDüşünce dünyasında önemli gelişmeler meydana geldi.

vRonesans ve Reform Hareketlerı’ne zemin hazırlandı,

vAvrupa’da sanattan zevk alan ve sanatçıları koruyan “Mesen” sınıfı ortaya çıktı.

Dini Sonuçları

vKiliseye olan güven sarsıldı.

vHıristiyanlığa ait inançlar temelinden sarsıldı.

vAvrupa’da dine dayalı dünya görüşü değişti.

Coğrafi Keşifler bütün insanlığı etkilemiştir. Bu yönüyle “evrensel” bir özelliğe sahiptir. Avrupa’da daha sonra ortaya çıkacak olan gelişmelere neden olmuştur.


10.SINIF SAYFA 186/188 ETKİNLİK ÇALIŞMASI ETKİNLİK/186

Kitabınızdaki haritadan ve metinlerden faydalanarak aşağıdaki sorunların cevaplarını defterinize yazınız.


1-İpek yolunun önemi nedir?

Dönemin en önemli ticaret yollarından birisiydi kültürler arası etkileşimde önemli bir geçiş noktasıydı. İpek yolu yükleri( ipek, porselen, baharat, kâğıt, değerli madenleri) taşıyan kervanlar sadece ticaretin gelişmesini sağlamanın yanı sıra, Asya ile Avrupa arasında günümüzde de izleri görülen kültür alışverişini de( kıtalar arası kültür alışverişini) sağlamıştır.2000 yıldan beri bölgede yaşayan dillerin, kültürlerin, dinlerin, ırkların da izlerini taşır.

2-İpek olu hangi bölgeleri önemli kılıyordu?

Uzak doğu, Orta Asya, Orta Doğu, Anadolu, Akdeniz ve Karedeniz limanlarını önemli kılıyordu.

3-İpek yolu önemini ne zaman kaybetti?

Ümit Burnu ve Hint deniz yolunun bulunması ile önemini kaybetti.Bu yollar deniz yolu taşımacılığının ön plana çıkmasında etkili olmuştur.

4- Baharat ticareti hangi yolların önemini artırdı?

Akdeniz kıyısı limanları ve deniz yolunu, ayrıca önceleri Karadeniz, Yakın doğu ülkeleri, sonraları Kızıldeniz Mısır ve Suriye kıyılarındaki liman kentlerini önemli kılıyordu.

ETKİNLİK/188

Aşağıdaki tablodaki boşlukları doldurunuz.

Ticaret Yolları
Önemi azalan
Önemi artan
Süveyş Kanalının açılması
Hint Okyanusu ( Hint deniz yolu)
Akdeniz.
İpek yolu
Hint okyanusu
Akdeniz, Karadeniz,
Baharat yolu
Hint okyanusu
Kızıl deniz, Akdeniz,
Ümit Burnu’nun keşfi
Akdeniz
Hint okyanusu
Panama Kanalının açılması
Güney Amerika- Drake boğazı
Orta Amerika - Kara

DÜNYA ÜZERİNDE ÖNEMLİ BOĞAZ VE KANALLAR DÜNYA ÜZERİNDE ÖNEMLİ BOĞAZLAR VE KANALLAR
İSMİ
İstanbul Boğazı
Çanakkale Boğazı
Cebeli Tarık Boğazı
Bab-ül mendep boğazı
Hürmüz boğazı
Messina boğazı
Bering boğazı
Macellan Boğazı
Malakka boğazı
Sonde Boğazı
Dover Boğazı
Kiel Kanalı
Panama Kanalı
Suveyş Kanalı
KONUMU
Karadeniz - Marmara Denizi arası
Marmara - Ege
Akdeniz – Atlas Okyanusu Arasında
Kızıl denizi Umman denizine (hint oky ) bağlar.
Basra Körf. Umman D. (hint oky) bağlar
Tren Denizi- Yunan Denizi
Bering Denizi- Kuzey Buz Denizi
Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus
Sumatra adası ile Malakka (Endonezya-Malezya)
Sumatra adası ile Cava Adası arası(Endonezya)
Manş Denizi . İngiltere-Fransa arasındadır.
Baltık Denizini kuzey denize bağlar
Atlas Okyanusu- Büyük Okyanus
Akdeniz-kızıl deniz

İki kara arasında kalan dar deniz. Boğazlar çeşitli genişlikte olur.
İstanbul boğazı gibi dar olanları (550 - 3300 metre) olduğu gibi Bass Boğazı gibi (224 kilometre) pek geniş olanlar, vardır. Dünyanın çoğu denizlerle kaplı olduğundan türlü memleket arasındaki gidip gelmelerde su yolları önemli bir yer tuttuğundan, boğazlar da çeşitli su yollarının birleştiği işlek yerler olmuş, ticaret ve siyaset bakımından önem kazanmışlardır. Yer yüzünde birçok boğazlar vardır.
İSTANBUL BOĞAZI:
İstanbul Boğazı, Karadeniz ile Marmara Denizi'ni birleştiren su yoluna verilen isim. İstanbul'un Rumeli (Avrupa) ve Anadolu (Asya) yakalarını birbirinden ayırır. Uzunluğu düz olarak 30 kilometredir. Girintileri ve çıkıntıları hesaba katılınca kıyılarının uzunluğu ortaya çıkar.


Rumeli yakasında Rumeli Feneri'nden Haliç kıyılarını dolaşarak Ahır kapı Feneri'ne kadar olan uzunluğu 55 kilometre, Anadolu yakasında Anadolu Feneri ile Kız Kulesi arasındaki uzunluğu 35 kilometre, Selimiye önündeki Kayak Burnu'na kadar olan uzunluğu 36 kilometredir. İstanbul Boğazı'nın en geniş yeri Anadolu Feneri ile Rumeli Feneri arasında 3600 metre, en dar yeri Anadolu Hisarı ile Rumeli Hisarı arasında 760 metredir. Boğazın en derin yeri Bebek ile Kandilli arasında 120 metredir.

İstanbul Boğazı'nda su yüzünde Karadeniz'den Marmara'ya, su altında Marmara'dan Karadeniz'e akıntılar vardır. Su yüzeyinde yer yer ters akıntılar da görülür.
İstanbul Boğazı üzerinde 1973 yılında hizmete açılan 1073 metre boyundaki Boğaziçi Köprüsü ve 1986 yılında hizmete giren 1090 metre boyundaki Fatih Sultan Mehmet Köprüsü iki yakayı birbirine bağlamaktadır. Boğazı alttan geçecek Marmara ray projesinin 2013'te tamamlanması beklenmektedir.
ÇANAKKALE BOĞAZI:Çanakkale Boğazı, 3. jeolojik zamanın sonunda meydana gelen bir çöküntü ile oluşmuştur. Uzunluğu 65km'dir. Boğazın en geniş yeri 5. 800m,en dar yeri 1250m (kilit bahir kalesi çimenlik kalesi arası)ve en derin yeri 106m'dir. Boğaz sularında ters bir akıntı vardır. Ege denizinin binde 38 oranındaki tuzlu suyu dipten Marmara'ya akarken Karadeniz'in binde 26 oranındaki tuzlu suyu üstten ters akıntıyı oluşturmaktadır. Boğazın çevresi dağ karakterinde yüksek ve kıvrımlı kütlelerle kaplıdır. İşte Boğazın dar olması, Boğaz sularında ters bir akıntı olması ve Boğazın çevresinde yer. yer kıvrımlı dağ kütlelerinin olması; Boğazın savunulmasını kolaylaştırmıştır ve geçilmesini zorlaştırmıştır.


Cihad Hareketini etkisiz hale getirerek İslam dünyasını çökertmek,Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale'ye çekerek Avrupa Cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak ve Çanakkale ve İstanbul Boğazını geçerek zor durumda olan Rusya'ya yardım etmek amacını taşıyorlardı.




Çanakkale savaşları 3 Kasım 1914'te İngiliz ve Fransız savaş gemilerinin Ertuğrul,Seddülbahir, Kumkale ve Orhaniye tabyalarını bombalamaları ile Osmanlı Devletine resmen savaş ilan edilmeden başlamıştır. İngiltere ve Fransa'nın resmen savaş ilan etmeleri 5Kasım1914'te olmuştur. Böylece 1. Dünya savaşının en önemli ve en kanlı savaş cephesi açılmıştır.

Çanakkale cephesinin açılmasına sebep olan nedenler şunlar olmuştur:
Türkiye'nin Süveyş Kanalı ve dolayısıyla Hint denizi yolu üzerindeki baskılarına son vermek,savaşa katılmakta tereddüt eden Bulgaristan'ı Almanya'ya kaptırmadan İtilaf Devletleri yanında savaşa sokmak,İstanbul'u ele geçirerek Müslüman dünyasını etki altına sokmak ve halifenin ilan ettiği Cihad Hareketini etkisiz hale getirerek İslam dünyasını çökertmek,Almanların 1915 baharında yapacağını hesapladıkları Büyük Taarruz için bu devletin dikkatini Çanakkale'ye çekerek Avrupa Cephesinden buraya kuvvet kaydırmalarını sağlamak ve Çanakkale ve İstanbul Boğazını geçerek zor durumda olan Rusya'ya yardım etmek amacını taşıyorlardı.




Vatanı, namusu, dini için İmparatorluğunun dört bir yanından (Trablusgarp, Cezayir, Şam, Kudüs; Üsküp, Işkodra, Selanik, Silstre)gelen kahramanlarımız Çanakkale'de göğüs, göğüse burun buruna çarpışmışlardır. Anadolu'da ortalama her üç evden biri Çanakkale savaşlarına katılmıştır.Çanakkale savaşlarından ilki olan Deniz harekatı 19 şubat 1915'te başlayıp 27 gün sürmüştür. Deniz Harekatında büyük kayıplar veren işgal kuvvetleri boğazı geçemeyeceklerini anlayarak 25 Nisan 1915'ten itibaren Gelibolu yarımadasında Kara harekatını başlatmışlardır. 260 gün süren bu saldırılarda da başarısız olmuşlar ve büyük kayıplar vererek Çanakkale'yi terk etmek zorunda kalmışlardır.

Çanakkale savaşlarına İtilaf devletleri önceleri küçük çapta kuvvet göndermişler fakat bunların çok yetersiz olduğunu anlayınca bu sayı 500. 000'e kadar çıkmıştır. 400. 000bin İngiliz,79. 000 Fransız askeri bu savaşa katılmıştır. Bu savaşlarda İngilizlerin kaybı 115. 000 ölü,yaralı ve kayıp,90. 000memlektine gönderilen hasta. Fransızlar ise 47. 000 kayıp vermişlerdir. Türklerin kaybı ise;şehit,yaralı,ve hasta olmak üzere toplam olarak yaklaşık252. 300 ü bulmuştur.
Gerçektende 8,5 ay süren Çanakkale Kara savaşları daracık toprak parçası üzerinde ve kötü arazi koşullarında burun buruna göğüs, göğüse çok zor koşullarda başlamış ve devam etmiştir. Bu sebeple çok kanlı ve kıyıcı sahneler yaşanmıştır. Türklerin bu kadar kayıp vermelerinin sebebi,düşman donanmasının gece gündüz hiç eksilmeyen o korkunç bombardımanının büyük rolü olmuştur.
Çanakkale zaferi Türk ve dünya Tarihinde önemli sonuçlar doğurmuştur. Çanakkale de dünya imparatorluğuna soyunmuş yeryüzünü tek elden yönetmek amacıyla yola çıkmış İngiliz Krallığını büyümesi durdu. Üzerinde güneş batmayan İmparatorluğun bir süre sonra üzerindeki güneş batar hale geldi. Türklerin dünya hakimiyetinde hala varolduğunu ve büyük bir millet olduğunu dünya bir kez daha anlamıştır. En önemlisi Avrupa'nın şark meselesi projesi Çanakkale Zaferi sebebiyle yok olmuştur.
CEBELİTARIK BOĞAZININ ÖZELLİKLERİ:
Derin bir boğaz olan Cebelitarık'ın en sığ yeri 324 metredir. Boğazın yüzünde batıdan doğuya doğru giden kuvvetli bir akıntı vardır. Boğazın iki kıyısı da sarp ve kayalıktır. Kıyıdaki dar alçak araziler Cebelitarık Kayası ile çevrilidirler. Cebelitarık'ın iklimi Akdeniz iklimi'dir, kışlar ılıman ve yazlar sıcak geçer.



En alçak noktası: Akdeniz 0 m;En yüksek noktası: Cebelitarık Kayası 426 m.'dir.Cebeli Tarik, batidaki adiyla Gibraltar; Atlas Okyanusu ve Akdenizi birlestiren 60 km uzunlugundaki bogazin, ayni zamanda Avrupa'nin en guney ucunda bulunan, Afrika' ya 44 km uzaklikta, Ispanya'ya komsu Ingiliz somurgesi kucuk ulkenin adi.





Cebeli Tarik, adini Endulus'un buyuk kumandani Tarik bin Ziyad'dan aliyor. Kelime anlami Tarigin dagi demek. Neden bogaz degil de dag? Bunun sebebi hikmeti de, kiyidaki sarp kayalik: "Rock of Gibraltar". Gibraltar, Endulus'un dusmesi ile birlikte 1462 de Ispanyollarin eline gecmis. Burasi simdi Ingiltere somurgesinde kucuk bir ulke.
BABÜL-MENDEP BOĞAZI
Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 800x600.



Kızıldeniz'i Hint okyanusuna (Aden Körfezi) bağlayan 32 km uzunluğundaki boğaz yemen ile somali kıyıları arasındadır.Boğazın Arabistan yarımadası kıyısına düşen bölümü 1. dünya savaşına kadar Osmanlı kontrolünde idi.Stratejik önemi yüksek olan boğaz Perim adasından (Yemen) denetlenir.


HÜRMÜZ BOĞAZI :





Sıcak suları Hürmüz Boğazı kanalıyla Umman Denizi ve Hint Okyanusu'na karışır. Kuzeydoğuda Şattülarab (Ervend) ırmağı ağzından başlayan ve Güneydoğuda Hürmüz Boğazı'na kadar uzanan Basra Körfezi'nin uzunluğu yaklaşık olarak 805 km’dir. Genişliği yaklaşık 280 km. derinliği ise ortalama 40-50 m arasında değişmektedir. Derinliğin en fazla olduğu ve 100 metreye ulaştığı yer Hürmüz Boğazı'dır.1980 ile 1988 arasında süren İran-Irak Savaşı'nın odak noktasıdır. 1991 yılında Körfez Savaşı'nda temel olmuştur.

MESSİNA BOĞAZI:



Messina Boğazı Sicilya adasını İtalya'nın güneyindeki Calabria bölgesinde ayıran boğazdır. En dar noktasında genişliği 3,3 kilometredir.



Messina Boğazı' üzerinde bulunan önemli liman şehirleri Sicilya adasındaki Messina ve ana kıtada bulunan Reggio di Calabria'dır.

BERİNG BOĞAZI:
Bering Boğazı, Asya'nın en doğu noktası (169° 44' W) ile Amerika 'nın en batı noktasi (168° 05' W) arasında bir boğazdır. Günümüzde Rusya ile ABD (Alaska) arasında coğrafi bir sınır konumunda olması ile birlikte Amerika ve Asya kıtalarının birbirine en yakın olduğu yerdir.




Boğaz yaklasik 92 km genişliğinde, 30 - 50 m derinliğindedir ve kuzeyindeki Chukchi Denizi (Arktik Okyanusu) ile güneyindeki Bering Denizi'ni (Büyük Okyanus) birbirine bağlamaktadır. 1648 yılında Semyon Dezhnev tarafından geçildiği kabul edilmesine rağmen; ismini boğazı 1728 yılında geçen Rus asıllı Danimarkalı kaşif Vitus Bering'den almıştır.



Buzul çağı sırasında boğazın bir kara köprüsü vazifesi gördüğü bilinmektedir. Bazı bilimadamları, bu çağlarda suların büyük kısmının buzula dönüşerek deniz seviyesini düşürdüğüne ve daha fazla kara parçasını göz önüne çıkardığına inanmaktayken; bazıları da boğazın tamamen donduğunu, böylelikle insanlarla hayvanların üzerinden geçmesinin mümkün olduğuna inanmaktadır.

MACELLAN BOĞAZI:
Macellan Boğazı, Güney Amerika'nın en güneyinde Atlas Okyanusu'nu Büyük Okyanus'una bağlayan boğaz. Ana kıta ile Tierra del Fuego Takımadaları'nı ayırır. Bu takımadalar, Arjantin ve Şili arasında paylaşılmıştır. Macellan Boğazı'nın uzunluğu 686 km, genişliği 4 ila 37 km'dir. Boğaz, 1520 yılında Magellan tarafından keşfedildiği için bu isimle anılmaktadır. Sis ve rüzgâr sebebiyle geçilmesi zordur. Boğaz üzerindeki en büyük liman, Punta Arenas'tır.




Macellan Boğazı, Panama Kanalı'nın inşaasından önce çok büyük öneme sahip olsa da, hâlâ birçok gemi tarafından kullanılır. Fırtınalı güney kuşağında yer alan boğaz, tehlikeli bir su yolu olarak kabul edilir. Su seviyesindeki gelgitten oluşan oluşan farklılıklar, Patagonya'da hüküm süren kuvvetli rüzgârlar, kuvvetli akıntı ve dalgalara yol açar.

MALAKKA BOĞAZI:
Malakka Boğazı, Malezya Yarımadası (Batı Malezya) ve Endonezya'ya bağlı Sumatra adası arasında 805 km uzunluğunda dar bir boğazdır.





Ekonomik ve stratejik açıdan bakıldığında Malakka Boğazı dünyanın en önemli deniz yollarından biri olup, Süveyş Kanalı ve Panama Kanalı´nın bir eşdeğeridir. Boğaz Hint Okyanusu ve Büyük Okyanus arasında ana denizyolu pasajını oluşturmakla, aynı anda dünyanın en kalabalık 3 ülkesi olan Hindistan, Endonezya ve Çin´i deniz yoluyla bağlılığını sağlamaktadır. Bununla kalmayıp yörenin en gelişmiş Ticaret Devlerini; Japonya, Güney Kore ve Tayvan´ı uluslararası ticarete bağlar.

DOVER BOĞAZI:
Büyük Britanya adasının Avrupadan ayıran dar boğaz. Uzunluğu 185, en dar yeri 31 kilometredir. Bu boğaza Fransızlar Pasde-Clais adını vermişlerdir.






Boğazın doğusunda Kuzey denizi, batısında Manş denizi bulunur. Çok eskiden beri, askerî ve iktisadî bakımdan büyük değer taşıyan bir boğazdır.

KİEL KANALI:
Baltık Denizinde ulaşım açısından önem taşır. Kuzey Denizinde Elbe Irmağı ağzındaki Brünsbüttelkoog'dan, doğuda Baltık Denizi kıyısındaki Kiel limanında yer alan Holtenau'ya kadar 98 km uzanır. İki deniz arasındaki en güvenli, kısa ve ucuz ulaşım yoludur. Genişliği 103 m, derinliği 11 m olan kanalın üzerinde yaklaşık 42 m yükseklikte yedi köprü bulunur.
Kanal, 1887-95 arasında, kuzeye gidecek savaş gemilerine kestirme bir yol sağlamak amacıyla yapıldı. Daha önce gemiler Danimarka'nın çevresini dolaşmak zorundaydı. 1907-14 arasında genişletilerek büyük savaş gemilerinin geçişine elverişli hale getirildi. O dönemde adı Kaiser-Wilhelm olan kanal, I. Dünya Savaşı öncesinde Alman hükümetine aitti. 28 Haziran 1919'da imzalanan Versailles Antlaşması ile uluslararası statü kazandı, ama yönetimi Almanlarda kaldı. Kanal trafiği, yalnızca genel polis, ulaşım, sağlık ve gümrük kurallarına uygun biçimde işleyecekti. Adolf Hitler 1936'da bu hükümleri tanımadığını ilan etti. II. Dünya Savaşı'ndan sonra kanal Schleswig-Holstein eyaletinde {Land) kaldı ve seyrüsefer özgürlüğü tanıyan Versailles Antlaşması koşulları yeniden uygulamaya kondu.
PANAMA KANALI:
Panama Kanalı, Orta Amerika'nın en güney ülkesi Panama topraklarında yer alır ve Atlas Okyanusu ile Büyük Okyanus'unu birbirine bağlayan su yolu.




Kanalın yapımı,tarihin en büyük ve en zor mühendislik projelerinden bir olmuştur. Gemicilik üzerindeki etkileri ise, Güney Amerika kıtasının en güney ucu olan Horn Burnu'ndan dolaşma külfetini ortadan kaldırmış olması nedeniyle çok önemlidir.


Panama'da bir kanal inşa etme fikri 1500'lü yıllara kadar giderse de, ilk ciddi çalışmalar, Fransızların öncülüğünde 1880'de başlamış fakat bir sonuç vermemiştir. İnşaat ABD tarafından tamamlanmış ve kanal 1914'te hizmete açılmıştır. 77 kilometre uzunluğundaki kanalın yapımı sırasında, sıtma ve sarı humma gibi hastalıklardan büyük toprak kaymalarına kadar her türlü güçlükle karşılaşılmış ve yaklaşık 27.500 kanal çalışanı bu süreçte can vermiştir.
Bugün New York'tan San Francisco'ya giden bir geminin, Panama kanalını kullanarak 9.500 km yol yapması, Horn Burnu'nun dolaşılmasını zorunlu kılan eski günlerdeki 22.500 km yola oranla büyük bir kolaylıktır.Açılışından 2002 yılına dek, yaklaşık 800.000 geminin geçtiği tahmin edilen Panama Kanalı'ndan her yıl 14.000'den fazla gemi geçmekte olup taşınan yük miktarı 203 milyon tonu bulmaktadır.Kanal boyunca yolculuk yaklaşık 9 saat sürmektedir.
SÜVEYŞ KANALI:
Süveyş Kanalı (Arapça: قناةالسويس‎, Okunuşu: Qanā al-Suways). Akdeniz ile Kızıldeniz'i birbirine bağlayan yapay suyoludur. Sina Yarımadası'nın batısındadır. 163 kilometre uzunluğunda ve en dar yerinde 300 metre genişliğindedir. Kanal, Afrika çevresinde dolaşmaya gerek kalmadan Asya ile Avrupa arasında deniz taşımacılığı yapılmasını sağlar.



Dünya'nın önemli kanallarından birisi arasında yer alır.Eski gemiciler ticarette çok uzun yol ve mesafe kat ettikleri için böyle bir kanal yapma gereksiniminde bulunmuşlardır.Süveyş Kanalı'nın açılmasında Osmanlı İmparatorluğu'nun da büyük önemi vardır.Mısır topraklarında bulunan ve Akdeniz ile Kızıldeniz'i birleştiren 161 km uzunluğunda yapay suyolu. Kanalın genişliği 70-125 m arasında değişmektedir. Derinliği 11-12 m'dir. Su kesimi 10,36 m'den fazla olan gemiler kanaldan geçemez. 1951 yılında trafiği kolaylaştırmak amacıyla el-Kantara ile el-Firdan arasında 13,5 km lik bir yan geçit açılmıştır.




Dünyada kapakları olmayan en uzun kanaldır.Diğer kanallarla karşılaştırıldığında kaza oranı hemen hemen sıfırdır. Gece ve gündüz geçiş yapılabilir.

10.SINIF SAYFA 198/199 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI
10.SINIF SAYFA 198/199 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI

ETKİNLİK 198



1-Panama kanalının bölgeye getirdiği kazanımlar nelerdir?




vKanalda yaklaşık 9000 bin personel çalışmaktadır ve bunların geçim kaynağıdır.
vPanama Kanalı'ndan elde edilen geçiş ücretleri ülke bütçesine her yıl ortalama 1,5 milyar dolar kaynak sağlıyor.
vBu kanalla Panama halkının refah düzeyi artmıştır.
vAçılışından 2002 yılına dek, yaklaşık 800.000 geminin geçtiği tahmin edilen Panama Kanalı'ndan her gün ortalama 40 gemi geçiyor. Her yıl 14.000'den fazla gemi geçmekte olup taşınan yük miktarı 203 milyon tonu bulmaktadır. Bu dünya ticareti açısından çok önemli bir değerdir.
vTaşıdığı bu ekonomik önemden dolayı küçük bir ülke olan Panama’yı jeopolitik açıdan önemli hale getirmiştir.
vÜlkenin ticari, ekonomik önemi artmıştır.

2- Kanalın deniz ulaşımına katkıları nelerdir?





vGemicilik üzerindeki etkileri ise, Güney Amerika kıtasının en güney ucu olan Horn Burnu'ndan dolaşma külfetini ortadan kaldırmış olması nedeniyle çok önemlidir. Panama kanalını kullanarak 9.500 km yol yapması, Horn Burnu'nun dolaşılmasını zorunlu kılan eski günlerdeki 22.500 km yola oranla büyük bir kolaylıktır.

vBu daha az yakıt ve maliyetin düşmesi, yolda harcanacak sürenin kısalması, daha güvenli seyahat demektir. Ayrıca dünyanın enerji kaynaklarının daha az tükenmesi anlamına gelir. Ayrıca azalan maliyetler taşınan malların tüketiciye daha ucuza ulaşması anlamına gelir.


3-Panama kanalının iki yıl trafiğe kapandığını düşünüldüğünde ne gibi sıkıntılar oluşurdu?

vDeniz yolu ulaşımı aksar, gemilerin çok uzun yollar kat etmesi ve seyahat zamanın uzaması, maliyetlerin artması dünya ekonomisi açısından önemli risktir. Ayrıca panama halkının en önemli gelirlerinden yoksun kalması anlamına gelirdi.



ETKİNLİK SAYFA 199


1 -Süveyş Kanalının Mısır ekonomisine getirdiği kazanımlar nelerdir?



Kaynak:


vSüveyş kanalı Mısır için turizmden sonra ikinci gelir kaynağıdır. Bu kanal vasıtasıyla dünya deniz ticaretinin %7'si buradan yapıldığı için Mısır devlet bütçesi her yıl 4 milyar dolar gelir getirir.2005 te 4,8 milyar dolar gelir sağlamıştır.

2- Kanalın küresel açıdan önemi nedir?






vKanal, önceleri Ümit Burnu’nu ve Afrika sahillerini baştanbaşa dolaşan gemilerin yolunu kısaltmıştır. Yolun kısalması demek gemilerin çabuk geri dönebilmesi ve bu da gemilerin performansının üç katına çıkması demektir. Bu sebeple nakliyat ücretleri fazla tutmamış ve eşyalar daha ucuza nakledilmiş olur.
v1970’lerden itibaren yılda 20.000 den fazla gemi bu kanaldan geçmektedir. Ortadoğu petrollerinin tüketim merkezlerine daha ekonomik gitmesi sağlanmış olmaktadır.

vDeniz yoluyla yapılan dünya ticaretinin %7'si Süveyş kanalından geçerek yapılır. Bu ticaret %35'i Kızıldeniz ve Arap Körfezi limanlarından yüklenir. %20'si Hint ve Güneydoğu Asya Limanları ve %39'u Uzakdoğu bölgesinden yapılır.

3-Süveyş kanalının trafiğe kapandığını düşünüldüğünde ne gibi sıkıntılar oluşur ve dünyayı nasıl etkiler?

vMısır’ın bu müddetçe geçiş parası elde edemeyeceği yanında, diğer devletlere ait gemilerin yollarının uzaması dolayısıyla yaptıkları zarar bu miktarın çok üstünde olacaktır. Deniz yolu ulaşımı aksar, gemilerin çok uzun yollar kat etmesi ve seyahat zamanın uzaması, maliyetlerin artması dünya ekonomisi açısından önemli risktir. Ayrıca Mısır ekonomisi önemli bir gelirini kaybeder ve halkının en önemli gelirlerinden yoksun kalması anlamına gelirdi. Ayrıca en çok petrol taşıyan gemilerin geçmemesi durumunda petrol fiyatlarının tırmanması ve ekonomik krizlerin yaşanmasına yol açabilecektir.

10.SINIF SAYFA 201-203 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI ETKİNLİK SAYFA /201

Boş bırakılan yerlere boğaz yada kanalların isimlerini yazınız...


Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 942x588.


1-İstanbul Boğazında ulaşabilecek kazaların çevreye ne gibi etkileri olacaktır?

Büyük çapta çevre kirliliği, büyük yangınlar, kitlesel ölümler, deniz canlılarının tamamen yok olması gibi sonuçlar doğabileceği gibi, Dört denizimiz "kapalı deniz olmaları" su yenileme zamanının uzun olması dolayısıyla, denize giren atıkların ortamda kalma süresi daha fazladır. Uzun zaman bu etkilerden kurtulmayacaktır.


2- İstanbul’un tarihini de düşünerek oluşacak kazaların tarihi eserlere olan etkileri neler olabilecektir?

İstanbul Boğazı, 12 milyonu aşan nüfusuyla Yedi Tepeli Kent’i ikiye bölerken UNESCO’nun ‘dünya mirası’ listesinde yer alıyor. İstanbul gibi bir tarih hazinesi ve kültür mirası büyük zarar görecektir. İnsanlığın kültür mirası olan eserler yok olmasına neden olacak ve bir tarih ortadan silinecektir.


3-İstanbul boğazının kaza riski yüksek suyollarından biri olmasının nedenleri nelerdir?

İstanbul Boğazı, 31 kilometre uzunluğunda en dar yerinde 700 metre enindedir. Çok sayıda kesin dönüşler bulunduğundan, gemiler Boğazı geçerken en az 12 kere yer yer 80 dereceye varan rota değiştirmek zorunda kalırlar. İstanbul Boğazı çok dar ve aniden genişleyen şekliyle dünyanın tehlikeli, kalabalık, güç ve potansiyel olarak kazalara açık bir suyoludur.


Dünyanın en riskli doğal dar suyolu olan İstanbul Boğazı'nda ise 1936 tarihli Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ne göre uğraksız geçiş yapan gemilere kılavuz kaptan ve römorkör kullanma zorunluluğu bulunmadığı, bu da ayrı bir risk oluşturmaktadır.

Ayrıca bu boğazda gemi trafiği çok yoğundur. Geçen gemilerinde çoğunu da oldukça büyük ham petrol taşıyan gemiler oluşturmaktadır.

Bu konuda kazaların önlenmesi için; Türk Boğazları'ndan "zararsız geçiş hakkı" sınırsız olmayıp, kıyı devletinin çevre güvenliği ve sağlığı yani vatandaşlarının yaşam hakları ile sınırlandırılmalıdır. Herhangi bir kazada, telafisi imkânsız zararlar doğurabilecek tankerler için, Türkiye'nin milletlerarası seyrüseferi en az aksatacak şekilde kısıtlamalar getirmesi, hem Montrö Sözleşmesi'nin hem de bu konudaki milletlerarası hukuk kurallarının ruhuna uygundur.


1 Temmuz 2003 tarihi boğaz trafik düzeni için önemli bir adım atılmış İstanbul Boğazı Radar Gözetim Ağı’na kavuşturulmuştur. 30 Aralık 2003’den bu yana operasyonel anlamda hizmet veren sistemden, Kıyı Emniyeti ve Gemi Kurtarma İşletmeleri Genel Müdürlüğü sorumludur. Türkiye boğazlarda gemi trafiğini düzenleyen tüzüğü 1994 yılında değiştirdi. Tıpkı karayollarındaki gibi çift yön uygulaması başladı. Gemi seyirleri belirli bir düzen içine alındı. Tehlikeli yük taşıyan geminin hemen arkasında başka bir geminin geçiş yapmasına izin verilmedi. Bu tür güvenlik artırıcı çalışmaların artırılması gerekir.


Ayrıca ülkemizin bu konuyu uluslar arası alanda iyi bir diplomasi ile Montreux Boğazlar Sözleşmesi’ni günümüz şartlarına uygun hale getirmelidir.


Bunun yanı sıra boğazlardan taşınan petrolün alternatif boru hatları ile taşınması için girişimler artırılmalıdır.


4-İstanbul boğazının güvenli hale gelmesi dünya ticaretini nasıl etkiler?
Olumlu bir etki yapar ve uzun sürelerde rahat ve güvenli ticareti sağlar. Belki ilk bakışta petrol sevki yapan ve onu alan ülkeleri olumsuz etkilemesi düşünülse de bunun boru hatları ile taşınmaya başlaması ulaşımı da zamanla ucuzlatıp o ülkeleri de karlı hale getirecektir. Ayrıca dünyanın en önde gelen tarih, kültür, ticaret şehri İstanbul’un ayakta kalması hem ticari hem de turizm etkinliklerini artıracaktır.



ETKİNLİK SAYFA /203


1- 1 numaralı bölgede kara yolları neden seyrektir?

Bu bölge soğuk iklim etkisinde insanların nüfus ve yerleşme sayısının az olduğu ve ekonomik faaliyetlerin gelişmediği alan olması.


2- 2 numaralı bölgede kara yolları neden seyrektir?

Bu bölge savan iklim özelliği gösterir.Afrikanın bu noktası kentleşmenin düşük olduğu doğal yaşam alanlarının bulunduğu bir noktadır.Bu alanlar milli park ilan edilmiş ve mümkün olduğunca insan yerleşmesine kapalı tutulmaktadır.Bu etkenler bölgede karayolu ağının seyrek olmasında etkilidir.Afrika belgeselelerini bir çoğu buralarda çekilmektedir.



3- 3 numaralı bölgede kara yolları neden komşularından daha yoğundur?

Bu alan dünyanın en sık nüfuslu ve ekonomik faaliyetlerin yoğunlaştığı bir alandır. Bundan dolayı burada insanlar ve yaptıkları ekonomik faaliyetler ulaşımı gerektirmiştir.


4- 4- numaralı bölgede kara yolları neden seyrektir?

Bu alan çöl bölgesi olup insan yaşamına uygun saha değildir. B yüzden ulaşımın gelişmediği alanlardandır. Ayrıca burada iklim koşulları yol yapımına uygun değildir. ( aşırı sıcaklar ve kum fırtınaları)


5- 5 numaralı bölgede kara yolları neden komşularından daha yoğundur? Bu bölgenin ismi nedir?

Bu bölge Güney Afrika’da Kap bölgesidir. Burada Akdeniz iklim Şartları yerleşme ekonomik faaliyetlere uygundur. Nüfus fazladır. Ayrıca bu alanda madencililiğin gelişmiş olması da başka bir nedendir.




10.SINIF SAYFA 205 ÖLÇME DEĞERLENDİRME SORULARI
10.SINIF SAYFA 205 ÖLÇME DEĞERLENDİRME SORULARI


BULMACA ETKİNLİK ÇALIŞMASI


1-Cebeli Tarık
2-Hürmüz
3-Süveyş
4-Macellan
5-Panama
6-Malaka
7-İpek yolu

Aşağıdaki soruları cevaplandırınız.


1-Coğrafi keşifler sonrasında hangi kıta ve okyanusların önemi artmıştır.

Keşifler sonrasında Hint okyanusunun Atlas okyanusunun ve Büyük okyanusun önemi artmış beraberinde yeni bir kıta olan Amerika ,Avrupa kıtaları önem kazanmıştır.

2-Günümüzde Çin Hindistan,Japonya gibi ülkelerde üretilen mallar dünya pazarlarına hangi yollarla ulaştırılmaktadır.

Özellikle bu bölgede üretilen mallar dünya pazarlarına deniz yolu taşımacılığı ile taşınmaktadır.Bu esnada bu bölgelere yakın olan deniz yolu üzerindeki boğazlar bu aktarımda önemli bir rol oynar.


3-Panama Kanalı,Süveyş Kanalı ,Cebeli Tarık Boğazı,İstanbul ve Çanakkale Boğazları olmasaydı dünya ticareti nasıl bir değişim gösterirdi.

Bu ticaret yolları olmasaydı dünya ticareti daha dar kapsamlı iç Pazar piyasasına dayalı gerçekleşirdi.Ticaret yolları eskiden ön plana çıkan ipek ve baharat yolu üzerine kurulur.Mümkün olduğunca demir ve karayolu bağlantıları ile sağlanırdır.Maliyet artardı.


4-Afrika’nın Güney kesimlerindeki demir yolları daha çok hangi amaçla kullanılmaktadır.
Demir yolları maden bölgelerini neden limanlara bağlar.

Daha çok yer altı kaynakları aktarımında kullanılmaktadır.Maden bölgelerini limanlara bağlar.Maden bölgelerindeki yer altı kaynaklarının dış pazarlara taşınmasında avantajlar sağladığı için liman bağlantılı olması önemlidir ve bu amaçlanır.


5-Hindistan neden hem kara hem de demir yollarının dan oluşan sık bir ulaşım ağına sahiptir.
Hindistan bulunduğu bölge içerisinde yoğun nüfus özelliklerine sahiptir.Ekonomik anlamda çevre bölgelere oranla daha aktif bir yapıya sahiptir.Mevcut nüfus özellikleri ve ekonomik faaliyetlerinin yoğunluğu kara ve demir yollarının ön plana çıkmasında etkilidir.Özellikle demir yolları bakımından gelişmiştir.

Aşağıdaki boşlukları uygun ifadelerle tamamlayınız.


1-Akdeniz’i Kızıldeniz’e SÜVEYŞ Kanalı bağlar.

2-Uzun mesafelerdeki yük ve yolcu taşımacılığında en ekonomik yol DENİZ yoludur.

3-İSTANBUL ve ÇANAKKALE Boğazları Karadeniz’i Akdeniz’e bağlar.

4-Orta Doğu petrollerinin taşınmasında HÜRMÜZ Boğazı önemlidir.

10.SINIF DOĞAL AFETLER VE TOPLUM SAYFA 211 - 214 - 215 - 216
Doğal Afetler ve toplum

ETKİNLİK ÇALIŞMASI ( S/ 211)


1-Bir doğa olayının afete dönüşmesine neler etki eder

1-
Yeryüzü şekilleri,
2-
Jeolojik yapı,
3-
İklim özellikleri,
4-
Bitki örtülerinin durumu veya yok edilme durumları,
5-
Beşeri yapı- insanların bilgi tecrübe, afete hazırlık durumu, teknolojik gelişmişlik düzeyleri)

Doğal afetin oluşum şiddeti olarak en üst seviyeye ulaşması afet gurubu içerisine girmesinde etkilidir.


2-Bazı doğal afetlerin dünyanın belli bölgelerinde toplanmalarının nedenleri nelerdir?


1-
Volkanizma ve depremler genel olarak levha sınırlarında görülmesi, bazı afetleri de bunların tetiklemesi nedeniyle bunların yakın çevrelerinde oluşur. (Tsunami, heyelan, Çığ düşmesi vb.).

2-
Ayrıca tropikal bölge denizleri üzerinde kuvvetli basınç farklarından doğan kuvvetli fırtına, kasırga, hortum olayları görülmektedir. Bunlarla birlikte olan şiddetli sağanaklar sel ve baskınlara yol açmaktadır.

Özetlersek afetlerin belirli bölgelerde toplanması o bölgede oluşan afetin oluşma koşullarının bulunmasıdır…

3-Ülkemizde son on yılda meydana gelen doğal afetler içinde sellerin daha fazla yer tutmasının nedenleri nelerdir?


1-
Ülkemizin yüksek dağlık ve engeli bir yapıda olması,
2-
Ülkemizde genel olarak bitki örtülerinin çok yok edilmesi veya iç bölgelerde cılız olması,
3-
Ülkemizde yarım kurak karakterli iklim ve oluşan sağanak yağışlar.
4-
Sel tehlikesi anında insanların doğru ve zamanında uyarılmasını sağlayacak uyarı sisteminin olmamsı.
5-
Çarpık kentleşme ve alt yapı nın yeterince yapılmaması veya yetersiz kalması.

4-Yakın çevrenizde yakın zamanda hiç sel felaketi yaşandı mı?

Bu soruyu bölgenize göre cevaplandırabilirsiniz…

5-Sellere karşı alınacak önlemler neler olmalıdır?


1-
Türkiye’nin meteoroloji radarlarından önce dağlık alanlardaki yağış miktarlarını iyi bir şekilde tahmin edebilen, şebeke şeklinde bir ulusal uyarı sistemi geliştirmek.( Türkiye’de, yağan yağışı DMİ, akışa geçen yağışı ise DSİ ölçmektedir.

Hâlbuki ülkemizde toprağın nem durumunu, fırtınanın etkili olma süresi, yağmış ve yağacak olan yağışın miktarlarını vb. belirleyip tahmin eden ve nehirdeki akışı ve yükselmeleri hidro-meteorolojik modeller ile bir bütün içinde sürekli olarak takip edip sel ihbarlarını yapacak şekilde donatılmış ve görevlendirilmiş, bilimsel esaslara göre yönetilen bir teknik kuruluş olmalıdır.


Bunun için Türkiye’de de, hidrolojik ve meteorolojik hizmetler bir an önce tek çatı altında toplanmalıdır.)


2-
Şehirlerin İmar Planları hazırlanıp yenilenirken, sel yatakları hidro-meteorolojik analiz ve modeller ile ayrıntılı bir şekilde belirlenip buralarda yapılaşmaya kesinlikle izin verilmemelidir.

3-
Ülkemizde doğal bitki örtüsü tahribinden vazgeçilmelidir. Ülkemizin bazı bölgelerinde aşırı ağaç ve orman kesimlerinin neden olduğu ve ağaçların suyu tutucu ve erozyonu önleyici rolünün göz ardı edilmesi sonucu yağmurlar sellere ve çamur deryalarına dönüşmüştür. Bunun tipik örnekleri Senirkent, Zonguldak ve Trabzon’da meydana gelmiş; trilyonlarca maddî zararın yanında, tamir edilemez çevresel zararlara sebebiyet vermiştir.

4-
Sellenme olayları oluşan akarsu havzalarında sel ve taşkınları önleyici ıslah çalışmaları ve barajların yapılması,

5-
İnsanların bu afetler etkileri ve korunma yolları konusunda eğitilmesi,( Sel öncesi, sel anı ve sonrasında halkın yapılması/yapılmaması gerekenler konusunda broşür ve benzeri şekillerle sürekli olarak bilgilendirilmesi gerekir. Ayrıca, ilk ve orta öğretim ders kitaplarındaki meteoroloji ve meteorolojik afetler ile ilgili bilgilerin bu işin uzmanlarınca, doğru ve yeterli bir şekilde verilmesi gerekmektedir.

6-
Toprak bilinçli kullanılmalı ve eğimli alanlar ağaçlandırılmalıdır.

7-
Modern Hava Durumu programları ile İstanbul, Ankara, İzmir gibi büyük şehirlerdeki fırtına, sel vb. tehlikeli hava şartları normal yayınlar kesilip anında, canlı olarak ve naklen verilmelidir.

Halk için selden korunmanın yolları
:

1-
Sel yataklarına yerleşmemek,
2-
Meteorolojik sel gözetleme ve uyarılarına anında uymak,
3-
Görünüşe aldanmayarak dibi görülmeyen hiç bir sel suyuna yüzerek, yürüyerek ya da otomobil ile girmemek,
4-
Yakın bir yerde sel oluşumunun görüldüğü veya duyulduğu an, hemen daha yüksek güvenli yerlere tırmanmak ve/ya kaçmak şeklinde özetlenebilir.

5-Yaşadığınız çevrede başka doğal afet oldumu çevreyi nasıl etkiledi?


17 Ağustos 1999 Marmara depremi yaşandı. İlçemizde çok fazla yıkım ve ölüme yol açmasa da yakın çevremizde çok önemli can, mal kaybına ve çevresel sorunlara neden olmuştur.


ETKİNLİK ÇALIŞMASI (SAYFA/ 214 )


1-Afetlerin sıklık ve şiddet özelliklerini belirleyen faktörler nelerdir.

Afetlerin sıklık ve şiddet özelliklerini belirleyen etkenler meydana gelen afetin bulunduğu konum arazi yapısı itibariyle afet oluşumuna uygun koşulları taşıması ,yada atmosfer özelliklerine sahip olması ile açıklanabilir..Örneklendirmek gerekirse Japonya bulunduğu yer itibariyle levha alanlarının karşılaşma alanıdır ,hareketli bir kuşak üzerindedir.Volkanik faaliyetlere ve deprem afetlerine açıktır.Meksika dolayları büyük okyanuslar ile büyük kıtalar arasında tropikal hava hareketlerine açıktır.En etkin bölgede olmak yada yakınında bulunmak şiddet olayını da etkiler.


2-Kobe,Marmara,Bam depremlerinin büyüklük özelliklerini karşılaştırınız.

Aşağıdaki resim küçültülmüştür. Buraya tıklayarak büyütebilirsiniz. Resmin orijinal boyutları 800x416.




Kobe
(Japonya) 7.2 şiddetinde 6500 kişi öldü ,Marmara 7.4 şiddetinde 57.840 kişi , öldü,Bam (İran) 6.5 şiddetinde 26000 kişi ölmüştür.

Kobe Depremi İran Bam depremi

3-Bu deprem örneklerinden yararlanarak doğal afetlerde kurtarma ve ilk yardımın önemini tartışınız.


Doğal afetlerde ilk yardım son derece önemlidir.oluşum şiddetleri yaklaşık aynı olmasına rağmen deprem sonrasındaki müdahale ülkelerin kentleşme kaliteleri, deprem sonrası ortaya çıkan can kaybını ciddi derecede arttırmıştır.Özellikle Türkiye ve İran’da ölü sayısı artmıştır.


4-Kobe ,Marmara ve Bam depremlerinin insanlara olan etkilerini karşılaştırınız.


Sosyal,ekonomik ,psikolojik yıkım olmuş bir çok insan hayatını,düzenini,kaybetmiş başka bölgelere göç etmek zorunda kalmış,psikolojik tedavi almıştır.Bu etkiler arttırılabilir.



5-Örneklerden yararlanarak yaşadığınız çevrede ve ya yurdumuzda meydana gelen bir afeti Dünya’nın herhangi bir yerinde oluşmuş doğal afetle karşılaştırınız.


17 Ağustos Depremi ile Kobe depremi karşılaştırıldığında Japonlar depremle yaşamayı öğrenmiş gerekli teknik yapılanmayı sağlamış deprem hayatlarının bir parçası olmuştur.Deprem anındaki yaklaşımları ile müdahaleleri son derece bilinçlidir.Türkiye’de ise deprem sık gerçekleşen bir afet olmaması deprem anında insanları daha bilinçsiz davranmaya yöneltmiştir.Teknik donanımımız yetersizdir.Psikolojik olarak depreme çok hazır bir toplum değiliz.Bu verilerden yola çıkarak bu iki afet sonrası ortaya çıkan can kayıplarına bakıldığında deprem felaketi ile ilgili yapılan çalışmaların alınan önlemlerin sonuçları ortaya çıkmaktadır.



ETKİNLİK ÇALIŞMASI ( S/ 215):


Depremin bir şehre zarar vermesini önlemek için bir şehir planlamacısı coğrafyacı olsaydınız neler yapardınız?


1-
Şehir kurulan veya şehrin genişlediği alanların zemin yapısının iyi incelenmesi ve yapılaşmanın sağlam zeminlere yapılaması, yeraltı suyu bakımında zengin olan alüvyal alanlara ve fay hatları üzerinde büyük yerleşim merkezleri kurulmamalı,
2-
Çok katlı yapılaşmadan uzak durmak, binaların yapımında sağlam zemin ve yapı malzemesi seçilmelidir.
3-
Bitişik nizam yapılaşmadan uzak durmak,
4-
İnşaatların yapımında çok dikkatli davranmak, binalar deprem yönetmeliğine uygun inşa etmek,
5-
Deprem ihtimali fazla olan yerlerde elektrik, doğal gaz vb. büyük felaketlere sebep olabilecek sistemlerde erken uyarı sistemi kurulmalıdır.
6-
Sanayi tesisleri, yollar, barajlar, boru hatları ve tüneller depreme dayanıklı yapılmalıdır.
7-
Yüksek binalarda muhtemel depremlere karşı yangın merdivenleri kurulmalıdır.
8-
Depremin nedene olabileceği tsunami konusunda deniz kenarında oturan insanlar bilinçlendirilmelidir.


ETKİNLİK ÇALIŞMASI ( S/ 216)

1-Aynı büyüklükteki depremler farklı şiddetlerdeki hasarlara neden olabilir mi?

Olabilir, Çünkü deprem şiddeti sadece büyüklüğe bağlı değildir. Deprem büyüklüğü yanda başka etkenlerde şiddeti etkiler.

Depremin şiddeti nelere bağlıdır?


1-)
Büyüklüğüne(magnitüdü) ve süresine,
2-)
Odak derinliğine,
3-)
Arazinin zemin yapısına,
4-)
İnsanların deprem bilinci, bilgi ve teknoloji birikimine,
5-)
Deprem merkezine uzaklık durumu,
6-)
Yapıların depreme karşı dayanıklı yapılıp yapılmadığı gibi özelliklere göre değişir.

2-Depremlerin insan yaşamına doğrudan ve dolaylı etkileri nelerdir?

İnsanların ölümlerine sakat kalmalarına, kaybolmalarına, yaşadıkları mekânların yıkılması ve hasar görmeleri, mal kayıpları, yakınlarını kaybetme, psikolojik sorunlar vb.

3-Deprem sonucu meydana gelecek can ve mal kayıplarını azaltmak için neler yapılmalıdır?

Depreme her yönüyle hazırlıklı olmak gerekir. Deprem öncesi, deprem sırası ve sonrasında alınacak önlemleri yi almak, insanları bu konuda iyi eğitmek gerekir.

4-Ülkemizdeki deprem bölgeleri ile yerleşim merkezlerini; sosyal, ekonomik, stratejik olarak ilişkilendiriniz.

Ülkemizde deprem kuşakları açısından bakıldığı zaman, Kuzey Anadolu Deprem Kuşağı, Batı Anadolu Deprem Kuşağı sahası içinde ülkemizin nüfusunun en büyük kısmı yaşamaktadır. En büyük şehirlerimiz bu alanlarda bulunmakta, ülkemizin en büyük sanayi tesisleri buralarda bulunmakta, en önemli kara, demir, hava yolları ve suyolları bu alanlardan geçmekte, kıtaları bağlayan boğaz köprüleri buralarda bulunmaktadır. Buralar ülkemizin ekonomisinin kalbini oluşturan alanlardır. Ayrıca ülkemizin en verimli tarım alanları, önemli sıcak kaynakları hep bu hatlar üzerinde bulunmaktadır.

10.SINIF SAYFA 219 /220 ETKİNLİK ÇALIŞMALARI
SEL ETKİNLİK ÇALIŞMASI SAYFA 219

ETKİNLİK / 1 SAYFA 219


Dünyada sel ve taşkın haritası incelenerek, en çok görülen ülkelerin tespit edilmesi;


Asya’da;
Bangladeş, Hindistan, Pakistan, Tayland, Laos, Vietnam, Filipinler, G. Ve K.Kore, Japonya, Malezya, ; Buhutan, Nepal, Yemen, Türkiye

Avrupa’da
; Portekiz, İtalya, Macaristan, Romanya,

Afrika’da
; Cezayir, Sudan, Somali, Mozambik, Zimbapve, Güney Afrika Cumhuriyeti,

Amerika’da;
Meksika, Küba, Guatemala, Nikaragua, Dominik Cumhuriyeti, El Salvador, Panama, Kolombiya, Venezuela, Guyana, Surinam, Brezilya, Ekvator, Peru, Paraguay, Uruguay,
ETKİNLİK / 2 SAYFA 219


Ülkemiz sel ve taşkın haritasını İnceleyerek taşkınların çok olduğu yerleri belirleyiniz.


Marmara Bölgesinde
; Meriç Havzası ve ovası, Susurluk havzası, Sakarya Havzası,

Karadeniz Bölgesinde
; Yenice havzası, Bartın Çayı havzası, Sinop Çevresi, Bafra Ovası, Yeşil ırmak deltası ve iç kesimdeki Kelkit Havası, Amasya, Tokat, Çorum ovaları, Tüm doğu Karadeniz kıyıları, Çoruh havzası,

İç Anadolu’da
; Delice havzası ( Kızılırmak kolu), Yukarı Sakarya Ovaları, Yukarı Kızılırmak havzası,

Doğu ve Güneydoğu Anadolu’da
; Fırat, Dicle ve kolları üzerindeki alçak ovalarda,

Akdeniz Bölgesinde
; Amik ovası, Seyhan, Ceyhan havzaları ve Çukurova, Göksu havzası ve deltası, Antalya Ovası, Göller yöresindeki çöküntü alanları ve polyeler,

Ege Bölgesinde
, Gediz, Büyük ve küçük Menderes havzaları ve Bakırçay havzası

ETKİNLİK SAYFA /220


Bangladeş Sel ver taşkını- 1998
:Bu ülke Himalaya Dağlarının güneyinde çok büyük nehirler olan Ganj ve Brahmaputra’nın birleşerek denize döküldüğü alanda bulunur. Bu ülkede muson yağışlarının etkisi ile çok sayıda sel olayı oluşmaktadır.

Bu ülkedeki 1998 yılında oluşan selde 7 milyon ev tahrip oldu. 25 milyon insan evsiz kaldı. 2379 kişi öldü ve en az bu kadar insan evsiz kaldı. Ülkenin % 80 i sular altında kaldı. İçme suları kirlendi binlerce insan hasta oldu.

Bu selin Başlıca nedenleri:


1-
Muson ikim etkisinde çok yağış alır. Bu sene alışılmışın üstünde yağış aldı.
2-
Bu ülkenin yukarısında bulunan Hindistan, Nepal ile birlikte hızlı bir orman tahribatı olmuştur.
3-
Ormanların yok edilmesi ile yağan yağışlar nehirlere kısa sürede karışarak taşkına neden oldu.
4-
Ülkenin geneli çok alçak ve düz bir ülke olup % 80 i ancak altı metre yüksekliktedir.
5-
Ani sıcaklık artışlarının yüksek bölgelerde oluşturduğu kar erimeleri sel olayını daha da korkunç hale getirdi.
(Alıntıdır.)

0 yorum:

Yorum Gönder